Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Şubat 2014 Pazartesi

Rüşvet...













EĞER bir kimse duyguları ve sebeplerini anlamaya çalışırsa, onların cazibesine tutulur, onları arzu eder. Arzu, azılı tutkuları ateşler, tutku korkusuzluğu. O zaman akıl baştan gider, asil amaçlar yok olur. Amaç da akıl da, insan da yok olur gider...
Mahatma Gandhi






Rüşvet…

VEZİR-İ Azam Hadım Hasan Paşa,
Çok adil bir devlet adamıymış!…
Öyle ki, bir adamdan iki defa rüşvet almasın diye,
Rüşvet aldığı kişilerin listesini tutarmış…
Sonunda o liste, Padişah 3. Mehmet’in eline geçince
Ortalık ayağa kalkmış ve Padişah,
Veziri-i Azam Hadım Hasan Paşa’yı astırmış…
(Velhasıl, iyi bir devlet adamıymış 3. Mehmet…)
1603 yılında, rüşvet aldığı için
Derhal idama mahkum ettirilen
Vezir-i Azam Yemişçi Hasan Paşa’nın 
Perşembe günü yerine
Müslüman aleminin en kutsal günü olan
Cuma günü kafasının kesilmesi için yakınları,
Cellatlara rüşvet vermişler…
(Yani, hem rüşvet alacaksın, hem de Müslüman geçineceksin… Günümüzle bir benzerliği vay ya, neyse...)
1805 yılında ise, Paris Büyükelçisi Halet Efendi,
Napolyon (solda) ve
Halet Efendi (arkada)
Parasız kalınca, “Para para para” diyen ve 
Parayla kafayı bozan
Napolyon’un gönderdiği paraları kabul etmiş.
Yurda döndüğünde 2. Mahmut,
Halet Efendinin rahat durmadığını ve
Devlete zararlı olduğunu anlayarak
Onu Konya’ya göndermiş ve başını kestirmiş…
(Bu da iyi bir padişahmış demek ki…)
Peçevi tarihine göre 2. Murat
Kutsal şehirlere gönderilecek para bulamayınca,
Veziri Halil Paşa’dan yardım istemiş ve sıkı sıkı tembihlemiş:
“ Sen bu parayı bulmaya çalış ama dikkat et.
Bu para kutsal şehirlere gidecek. Sakın ola ki rüşvet aldığın paralardan gönderme…”
(Sen padişah olacaksın, Veziri’nin de rüşvet aldığını bileceksin ve gereğini yapmayacaksın… Kesin, bir rüşvettaşlık söz konusu... )
Vaktimiz olsa ve araştırsak,
Kim bilir daha neler buluruz neler…
Bunları neden mi yazdık?
Hani bunlar,
Hep Osmanlı’ya özenip,
Onlar gibi yaşamaya,
Onlar gibi düşünmeye,
Onlar gibi ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar ya…
Demek ki boşuna “Biz Osmanlı’nın torunuyuz” demiyorlar…
Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma,
Makam, nüfus kullanmaya aynen devam…
Gelsin yazlıklar,
Gelsin çiftlikler,
Gelsin pırlantalar, saatler,
Gelsin vakıflar…
Ama, tamam ve yeter artık…
Halk, delete tuşuna bastı bir kere,
Hepiniz çöp sepetine...
















Aramızdaki İkaruslar…

Sabriye AŞIR

Ereğlibülteni.com sitesi
Sorumlu Yayın Müdürü
sabriyeasir@ereglibulteni.com


YUNAN mitolojisine göre Daedalus; mimar, heykeltıraş ve her türlü mekanik araçları yapan çok yönlü bir sanatçıdır. İkarus ve Iapyx adında iki oğlu olan Daedalus’a, Girit Kralı Minos bir labirent yaptırır.
Kaynaklara göre yer yer farklılık gösterse de Minos, eşi tarafından aldatılmış ve bu ihanet sonucunda yarı insan yarı boğa görünümlü Minotor (Minotaur) adında bir çocuk dünyaya gelmiştir.
Minos bu yaratığımsı çocuğu saklamak için labirent yaptırmış ve onu içine hapsetmiştir. Girit Kralı Minos’a yenilmiş olan Atinalılar da her 7 yılda (bazı kaynaklara göre 9 yılda) bir “7 kız, 7 erkek kurban” gönderip bunları Minotor’a -mecburen- yem ederlermiş. 
Sonradan Atina’nın kralı olan Atinalı savaşçı Theseus bu kurban işine son vermek istemiş ve labirente girip, Minotor’u uyuduğu sırada Daedalus’un yardımıyla öldürmüştür. 
Girit Kralı Minos, labirenti avcunun içi gibi bildiği Daedalus’u kendisine ihanet ettiği gerekçesiyle affetmemiştir. Oğlu İkarus ve Daedalus’u labirente hapsetmiş, bunun üzerine baba ile oğlu buradan tek çıkış yollarının havayolu olduğuna karar vermişlerdir.
Kuşların pencerenin önüne bıraktığı tüylerden oğluna kanat yapan Daedalus, bunları balmumuyla İkarus’un sırtına takmıştır. Uçmadan önce oğlunu uyarıp “Ne yüksekten ne de alçaktan uçacaksın. Yüksekten uçarsan güneş balmumu eritip kanatlarını yakar, alçaktan uçarsan da deniz balmumunu nemlendirir” demiştir. 
Uçmanın büyüsüne kapılan İkarus, babasının nasihatlerini unutup güneşe yaklaşınca kanatlarındaki balmumu erimiş ve Ege Denizi’ne düşerek ölmüştür.
Kimilerine göre İkarus’a verilen ‘ne alçaktan ne de yüksekten uçmamak nasihati’ insanoğlunun yaşamında uygulaması gereken denge mottosudur. Bazı duyguların bireyi kontrol etmesi değil, kişinin tümüyle kendine hakim olması ve kendi kendisinin efendisi olmasının gerekliliğidir. Kimilerine göre ise, başarısından ötürü gurura kapılan İkarus, haddini aşıp sınırları zorlamış ve nefsini kontrol edememiştir…

* * *
Bugün konuştuklarımıza bakar mısınız?
Yargılamayan yargı…
Araştıramayan savcı…
Soruşturamayan polis…
Ülkesinin dünyadaki koruyucusuyken, kendi arkadaşının hakkını koruyamayan asker…
Yazamayan basın…
Yönetemeyen hükümet…
“Yiyorlar ama çalışıyorlar da yahu” diyerek hükümeti her durumda savunan ama kendisi geçinemeyen yurttaş…
 İşte tam da bu tam tersine-aksine evrilen görevsel dengesizlik içerisinde, hafta sonunda bir gazeteciler derneği başkanının, bir gazeteciyi susturma girişimini yadırgadığımı söyleyemem…
‘Aramızdaki İkaruslar’ sahneye çıkmışlardı yine…
Dikkatle baktığınızda sizler de görebilirsiniz onları…
İkarus Ege sularına düşse de, bugün onun tarihsel yanılgısını dipdiri tutanları, yaşayanları görebilirsiniz…
Hemen her yerde…
Kim bilir belki de en çok kirlenen alanlardan olan gazetecilikte, basında…
Her yanlarından kibir damlamasından anlayabilirsiniz…
“Biz yola çıkarken 3Y ile savaşacağız dedik; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar…” diyenlerin, aslında hangi 3Y’yi kast ettiklerini bugün anladığımız gibi…
Kabak gibi ortaya çıkar çünkü saklanan gerçek…
‘Cici’ gösterilmeye çalışılan karakterlerin, bir yol ayrımında düşüverir örtüsü…
Gördüğünüzde ve anladığınızda başlar sorumluluğunuz…
O zaman 3Y, 3M’ye dönüşür: Mücadele, mücadele, mücadele.
Çünkü düşen İkarusların altında her zaman Ege suları olmayabilir…
Bugün zarar görenler sizin meseleniz değilse, düşerken savrulan ateş parçalarından biri isabet etti mi…
Sizin de meseleniz oluverir birden…
Yandığınızda anlarsınız kibrin ve hırsın yakıcı, başkalarının başarılarıyla yükselenlerin azametinin de sahte olduğunu… Ancak sobaya dokununca onun yakıcılığını öğrenen çocuk gibi…
Gördüğünüzde ve anladığınızda başlar sorumluluğunuz…
O zaman 3Y, 3M’ye dönüşür: Mücadele, mücadele, mücadele.











"Kuva-yi Milliyeci - Türk Siyasetçisinin El Kitabı" adlı kitabından sonra, Togan Yayınları'ndan çıkan Op.Dr.Aytekin Ertuğrul'un bu kitabını okumanızı öneriyorum. Kitapları için, "bütçe denk yapılmadan, laik eğitime dönmeden bugünkü çıkmazdan çıkamayız" diyen Aytekin Ertuğrul'un bu yeni kitabı, şu bölümlerden oluşuyor: Milli Bayramlarda gelişen olaylar, Türk Ordusunu tasfiye etme hareketi, Türklüğe hakaret, Dini duyguların istismarı, Laikliğe karşıt eylemlerin odağı, Sınıf veya zümre dikdatörlüğü, İnsan Hakları, Devletin bağımsızlığı, Anayasa ihlalleri...
Kitabı, Togan Yayıncılıktan edinebilirsiniz. Tel: 0312 542 02 97

















* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzere; Amerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Arjantin, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek, Cezayir, Çin, Danimarka, Ekvador, Endonezya, Fransa, Finlandiya, Güney Afrika, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Katar, Kazakistan, Kenya, Kosta Rika, Kuveyt, Makedonya, Malta, Malezya, Libya, Litvanya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Pakistan, Portekiz, Polonya, Rusya, Senegal, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Tayland, Ukrayna, Venezuela, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…

Not : Bu veriler, Blogspot'un kontrol panelinden aktarılmıştır...



Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...
Eğer yorumunuzu yazdığınız halde
gönderemiyorsanız veya teknik arıza çıkıyorsa,
lütfen, altay@vecdialtay.net mail adresine
mail gönderiniz...




altay@vecdialtay.net








BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...





1 yorum: