Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Kasım 2013 Perşembe

Hırsızların asıl çalmak istediği, Vatan ve Cumhuriyet…










Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır... 
Hz. Muhammed




Hırsızların asıl çalmak istediği, Vatan ve Cumhuriyet…

UTKU Arslan’ı tanır mısınız?
Nereden tanıyacaksınız ki…
Utku Arslan’ın adı, hani Başbakan’ın, “Ben bu davaların savcısıyım…”, bazı hükümet yetkililerinin de “ Bağırsaklar temizleniyor…” dediği, bir Genelkurmay Başkanı dahil, onlarca Kuvvet Komutanı’nın tutuklandığı Balyoz Davası’nda; İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekili Heyeti'ni cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs iddiasıyla yargılanan ve mahkumiyet cezaları Yargıtay tarafından onaylanan 237 isimli sanık listesinin 207. sırasında yer alıyor.
1966 yılında Çorum'da doğan,1984'de Deniz Lisesi'nden, 1988'de  Deniz Harp Okulu' ndan mezun olan ve mezuniyet sonrası farklı gemilerde görev yapan Utku Arslan, 2001 yılında Deniz Harp Akademisi eğitimini tamamlıyor. Üç yıl süre ile Napoli'de NATO Karargahı'nda görev yapıyor. Aldığı madalyaları, başarı belgelerini yazmaya hiç gerek yok... Yani, "Pırıl pırıl, geleceği parlak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli Kurmay Albayken, birden kendisini bu davanın içinde buluyor ve sonuçta 16 yıl ile cezalandırılıyor...
İşte bu genç komutandan bir mektup var. Önce bu mektubu aynen yayınlayalım ve sonra da eşi Işılay hanım ile yaptığım görüşmenin ayrıntılarını paylaşalım.

“ Ben, adına Balyoz denilen davada 16 yıl ceza verilen 94 muvazzaf denizci subaydan birisi olan Utku Arslan. Yargıtay’ın Balyoz Davası kararlarını alkışlayanlar, hepinize hayırlı olsun. Bundan sonra sizin zafer naralarıyla alkışladığınız bu kararlar örnek gösterilerek Türkiye’de; isminiz, sadece ve sadece nerden geldiği belli olmayan, hatta çalıntı olduğu iddia edilen üç kuruşluk bir CD içindeki, imzasız bir liste içinde geçse bile, aleyhinize delil olduğu iddia edilenlerin tamamı dijital olsa bile, adınızın geçtiği iddia edilen yazıda, adınız bulunmasa bile, Türkiye’de yaptığınız iddia edilen herhangi bir eylem (toplantıya katılmak, bilgisayarda liste yapmak v.b.) sırasında yurt dışında hatta denizin dibinde olduğunuzu devletin resmi kurumlarından aldığınız belgelerle, TRT’nin görüntüleriyle kanıtlasanız bile,
Tüm tanık dinletme talepleriniz mahkeme tarafından reddedildiğinden, kendi çabalarınızla getirdiğiniz tanıklar kanunun emrettiğinin aksine mahkeme salonunda olmasına rağmen dinlenilmese bile,
Savcılığın tüm tanıkları kabul edilip, bu tanıkların hepsi lehinizde tanıklık yapsa bile,
Devletin tüm istihbarat kuruluşları (MİT, Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü) “böyle bir yazıdan, plandan, örgütten haberimiz yoktur.” Dese bile,
Aleyhinizde delil olduğu iddia edilenlerin sahte olduğunu, iddia edilen tarihte henüz var olmayan bir vasıtayla üretildiğini, üniversitelerden, yeminli bilirkişilerden ve yurt dışı adli bilişim kuruluşlardan alınan 30 adet bilirkişi raporu ile kanıtlamış olsanız bile,
Aleyhinize olduğu iddia edilen bilirkişi raporu kanuna aykırı olarak düzenlenmiş olsa, hatta raporu hazırlayan sözde uzmanların bilirkişilerin bilirkişilik vasfı olmasa bile,
Aleyhinizde hiçbir bilirkişi raporu olmasa bile, (Gölcük 5 nolu Hard Disk ve 1 nolu TDK marka CD ile Eskişehir Flash Disk hakkında TÜBİTAK bilirkişi raporu yoktur. Mevcut tüm bilirkişi raporları bunlarının içeriğinin sahte olduğu belirtmektedir.)
Mahkeme delilleri değerlendirmeyi gereksiz görüp yargılamanın bu safhasını atlayarak doğrudan aleyhinize hüküm verse bile,
Savcılık, kanun gereği görevi olduğu halde, lehinize hiçbir delil toplamadığı gibi, lehinize olan delilleri ve bilirkişi raporunu sizden hatta mahkemeden saklasa bile, 
Ceza Kanununu yazan hukuk profesörü “Böyle suç olmaz, Böyle ceza verilemez” dese bile,
Evet, yukarıdakilerin hepsi olsa bile, Yargıtay’ın Balyoz Davası kararları ile içtihad haline gelecek olan bu karar örnek gösterilerek çok ağır hapis cezasına çarptırılabileceksiniz.
Bu kararları haklı, doğru, demokratikleşme doğrultusunda atılmış olan önemli bir adım olarak görerek alkışlayanlar veya sessiz kalanlar; Mevcut Anayasa’nın 10’ncu maddesine göre “kanunlar önünde herkes eşittir.” O halde;
Bir gün, bu davaya özel yapılan uygulamalar ve alınan kararlar örnek gösterilerek;
Size, eşinize, dostunuza veya çocuğunuza bize yapılan uygulamalardan herhangi biri yapılırsa, Sadece Üç kuruşluk bir CD’nin içindeki, imzasız bir listede adı geçiyor diye aynı ceza verilirse, sakın bugün yazdıklarınızı, konuştuklarınızı, yaptıklarınızı veya yapmadıklarınızı unutup haksızlık, hukuksuzluk diye feryat etmeyin. Ne zaman haksızlığa, hukuksuzluğa uğrarsanız BALYOZ Davasını dolayısıyla bizi hatırlayın;
Savcı sizin “Ben iddia ederim, siz aksini ispat etmek zorundasınız” derse, bizi hatırlayın.
Hatırlayın ki; zamanında Balyoz Davasında yapılan hukuksuzlukları ve alınan kararları alkışladığınız veya sadece seyirci kaldığınız için yüreğiniz daralsın, içiniz yansın…….
En son Birleşmiş Milletler raporu ile Sahteliği artık tüm dünya tarafından bilinen bu davada bize ceza verilmesini alkışlayanlar Türkiye Cumhuriyetinin hala bir Hukuk devleti olduğunu iddia etmesinler.
Afgan yazar Halit Hüseyni’nin “Uçurtma Avcısı” isimli kitabında, çocuk babasına “Günah”ın ne demek olduğunu soruyor, babanın verdiği cevap aynen şöyle;
"Şimdi, mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır.  Onun dışındaki bütün günahlar,  hırsızlığın bir çeşitlemesidir."
"Bir insanı öldürdüğün zaman,  bir yaşamı çalmış olursun, Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Çalmaktan daha kötü bir suç yoktur, kendisine ait olmayan bir şeyi alan insan, aşağılıktır.”
  
Bence Balyoz komplosunu yazanlar da sadece zavallı birer hırsız. Bu hırsızlar sadece özgürlüğümüzü çalmadılar;
- Mesleğimizi elimizden alarak geleceğimizi çaldılar,
- Maddi kayıplarımızla çocuklarımızın rızkını çaldılar,
- Bir babanın evlenirken evladının yanında olma hakkını çaldılar,
- Bir evladın son nefesinde ailesinin yanında olma hakkını çaldılar. Bu hırsızlar adeta bir vampirin kanla beslendiği gibi ailelerimizin gözyaşlarıyla besleniyor. 
Biliyorum ki bu hırsızların asıl çalmak istedikleri VATAN ve CUMHURİYETİMİZ...
Unutmayın, bu Vatan ve Cumhuriyet sadece bize ait değil...”    

Biz ne yaptık?

Evet… Utku Albay’ın mektubu böyle.
Gelen bu mektuptan sonra, son durum ve gelişmeler hakkında bilgi almak üzere Utku Albay’ın eşi Işılay hanım ile yüz yüze oldukça uzun bir görüşme yaptım.
Yaşananları anlatırken, zaman zaman sesi titriyor ve gözleri yaşarıyordu ama, kendinden emin tavrıyla eşinin arkasında dimdik duruyordu.
“Onlar suç işlemedi. Onlar vatanı satmadı. Aksine bu vatanı korumak için görev yaptılar” derken, başlarına gelen bu olayları kavramakta güçlükler çektiğini de dile getiriyordu.
İddianameyi dikkatle okuduklarını, okurken hep suç aradıklarını ifade eden Işılay hanımı dinliyoruz:
“ Eşim, Kardak krizi sırasında da görev almış bir kişi. 2009 yılında İtalya’da NATO’da görevliyken, bu davanın daha başladığı ilk günlerde çıkan haberleri okurken “ne oluyor?” diye sorduk kendi kendimize. İlerleyen günlerde Taraf Gazetesi’nde çıkan bir haberde adını gördüğümüzde çok şaşırmıştık. “Bunda bir yanlışlık var” demiştik. Meğer yokmuş. Daha sonra da Silivri’de çok yoğun ifade verme ve mahkeme dönemleri sürecine girdik. Aralık 2010’da duruşmalar başladı ve 11 Şubat 2011 tarihinde yapılan duruşmada da tutuklama kararı çıktı. 16 yıla mahkum  edildi. 9 Ekim 2013’de de Yargıtay cezayı onayladı. Halen Mamak Askeri cezaevinde ama sanırım daha sonra Sincan’a nakledecekler. 
Yaşadığımız bu olaylar, başlı başına bir saçmalık, Artık Türkiye’de hiçbir merciden beklentimiz yok. Bu davanın, siyasi bir dava olduğuna inanıyoruz. Bizim alnımız açık. Bizi üzen, Genelkurmay Başkanlığı’nın bizlere hiç sahip çıkmamasıdır, yalnız bırakmasıdır. Suçlamaların hiçbirisini kabul etmiyoruz ve hepsi sahte deliller. Ben eşimle gurur duyuyorum. Ben de kızım da güçlüyüz ve dimdik ayaktayız. Hiçbir zaman başımızı öne eğmedik. Eğmeyeceğiz.
Duruşmalarda eşim, sürekli olarak davanın kanunsuzluğunu anlatmaya çalıştı. Sayfalar dolusu örnekler verdi. Savunma metnini okurken, salondaki insanların halini görmeliydiniz… Bu savunmadan hakimlerin bile etkilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz ama, onların kararları daha ilk baştan belliydi. Duruşmalar daha devam ederken Samanyolu TV’de, tutuklamaların devam edeceği şeklinde haberler altyazı olarak geçiyordu. Bu bile, durumun vahimliğini göstermiyor mu?
21 Eylül’de cezalar kesinleşti. İnanın hepimiz şaşkınlık içindeydik. Bir insanın hayatı nasıl böyle kolaylıkla karartılırdı? Anlayamıyorduk. Çünkü eşim, vatan hainliği yapmadı. Alnımız açık. Bu yaşadıklarımız hak edecek bir şey yapmadık. Bu davada yargılananların hiçbiri vatan hainliği yapmadı. Onların tek suçu, sadece vatanlarını sevmekti.
Ben, biz ve bu davada tutuklananlar, aileleri neden  bunları yaşıyoruz? Neden bizlere böyle bir şey yaptılar? Bizlere bunları yapanlar, bu kararı alanlar ve verenler, çocuklarının yüzlerine rahatlıkla bakabilecekler mi?
Bugün bunları biz yaşıyoruz ama, bu ülkede artık, inanın herkes bunları yaşayabilir. Adalet herkes için lazım. Hatta bu kararı alanlar için de lazım. Gelecek tehdit altında. Gençler, çocuklar tehdit altında….”
15 yaşındaki kızı ile birlikte yaşayan ve görüş günlerinde Ankara’ya giden Işılay hanım,
“Kızım da babasıyla gurur duyuyor. Ona sürekli mektuplar yazıyor. Ana-kız elbette ki zor günler geçiriyoruz ama umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. Kızımın, babasıyla bol bol vakit geçireceği günlerin yakında olduğuna inanıyorum” derken, bir gerçeği daha dile getiriyor:
“ Açıklanan yeni demokratikleşme paketinden umutluyduk ama bu başkaları için hazırlanmış. Bizim için değil. Bu paket öncesi bizlere hep umut verdiler. Hep umut dağıttılar. Biz artık sessiz çığlık eylemlerimizle, hukuksuzluğu anlatmaya devam edeceğiz. Bu konuda halkımızdan destek bekliyoruz. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklamasından sonra, biz buradan da bir şey beklemiyoruz. Kararlar belli. Muhtelemelen oradan da onay kararı çıkacaktır. Ondan sonra hakkımızı AİHM’de arama sürecini başlatacağız.”
Ne kendisine, ne de kızına karşı herhangi bir baskının veya hakaretin yapılmadığının özellikle altını çizen Işılay hanım, “Artık herkes neyin ne olduğunu biliyor. Bu davanın hukuksuzluğunun farkında. Halk onlara inanıyor ve güveniyor” diyor ve hala takip edildiklerinden kuşku duymadığını ifade ediyor.
Işılay hanımın son sözleri ise şöyle:
“ Ben, kızım, ailem ve bu davada yargılananların aileleri, artık sürprizlerle yaşıyorum, yaşıyoruz. TV’lerde hep son dakika haberlerini bekliyorum. Yani biz hala adalet arıyoruz ve aramaya devam ediyoruz...”
Utku ve Işılay, aynı zamanda ikinci üniversiteyi okuyorlar. Yani, boş durmuyorlar. Yani, “yılmak yok yola devam” diyorlar…
Evet, onlar gibi yüzlercesi durmayacaklar, yılmayacaklar ve yollarına devam edecekler.

Savunmasında, “ Dedim ya, biz ülkemizi ve milletimizi savunmasını iyi biliriz. Siz bizi tanımıyorsunuz ama, bu ülkenin düşmanları bizi tanır. Ülkemizi ve milletimizi savunmasını ne kadar iyi bildiğimizi bilir. Ben bu davadan çok şey öğrendim. Ben kendimi yiğit sanırdım. 
Yiğitliğin rütbede veya makamda değil, yürekte olduğunu öğrendim. Eşlerimizin bizden daha çok yiğit olduğunu öğrendim… 
Ama dünyaya tekrar gelsem, yine bir Türk, yine Cumhuriyet Donanması’nda bir subay olarak gelmeyi isterim...” diyen Utku Albay, adının anlamı gibi, verdiği birçok emek ve yaşadığı bunca tehlikeli süreçlerden sonra, mutlu sonuca zaferle ulaşacak…
Acı çekmemek mümkün değil ama, çekilen acıların da bir değeri olduğunu unutmadan yaşamak ve onurla direnmek gerekiyor…
Ve  belki de, acılar mı insana, yoksa insanlar mı acılara değer katar diyerek…
Unutulmamalıdır ki adalet, bu ülkede yaşayan herkese bir gün gereklidir...
Kendi yargısını, kendi polisini, kendi ordusunu yaratmaya çalışanlara, açtıkları yeni Cezaevleri, yeni  "Kara"kollar ve yeni Adalet Sarayları ile övünenlere ve de bu ülkeyi, “hak, adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi arayan insanların yaşadığı" bir ülke haline getirenlere de…
Ve yine unutulmamalıdır ki, Utku Albay’ın “Türk milleti ve tarihin, bizi bu iftiraları atan namussuzlara gereken cevabı, zamanı geldiğinde vermesidir…”  dileğinin ve isteğinin gerçekleşeceği günler yakındır…
Bel ki bugün, bel ki yarın…
Çünkü artık bu ülkede, namusluların namussuzlar kadar cesaretli olma zamanıdır…




İşte Kurmay Albay Utku Arslan'ın savunmasının son bölümleri:









Fotoğraf desteği nedeniyle, Şule Arslan'a teşekkür ediyorum...






* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzereAmerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek,Cezayir, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Portekiz, Polonya, Rusya, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Tayland, Ukrayna, Venezuela, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…


Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...




altay@vecdialtay.net







BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...




25 Kasım 2013 Pazartesi

% 100 Başbakan mısınız?











DEMOKRATİK kurumların gelişiminde üç büyük kilometre taşı bulunmaktadır: Oylama yoluyla kamusal kararlara katılma hakkı, temsil etme hakkı ve muhalefet yapma hakkı...
Robert A. Dahl


% 100...

90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, sivil olmayanlar dahil, 61 hükümet kuruldu.
Şimdikiler, 58, 59 ve 60’ın devamı olan 61. hükümet.
Kurulan 57 hükümetten hiç birinin rejimle sorunu olmadığı gibi,
Rejimi değiştirme gibi ne bir hedefi, ne de bir amacı vardı…
Ve yine hiçbir hükümet;
Ulusal Bayramları kutlamaya kısıtlama getirmedi.
Dünya lideri Atatürk’e ve İnönü’ye ayyaş diye hitap etmedi.
Dini siyasete karıştırarak, bu denli din sömürüsü yapmadı.
Kendisine oy verenlere müslüman, vermeyenlere gavur,
Vatan savunması yapan askerlere kelle,
Vatandaşlara, sanatçılara ulan, çapulcu ve ayak takımı demedi.
Gençleri dindar ve kindar diye tanımlamadı, ayırmadı.
Demokrasiyi, cumhuriyeti, laikliği kendine göre yorumlamadı.
“Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz,
Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır.
10 Kasımlarda sap gibi dikilmenin gereği yok“ ve bazı davalar için, “bağırsaklar temizleniyor” demedi.
Sanat eserlerine ucube diyerek, sanatı ve sanatçıları aşağılamadı.
Kaç çocuk yapılacağına ve kadınların apış arasına karışmadı.
İçki yasakları getirmedi.
En demokratik hakkını kullanan vatandaşlara 
Bu kadar orantısız güç, şiddet uygulamadı.
Bebeklerin, sabahın köründe okula gitmesine izin vermedi.
Çocuklara, tarihi geçmiş bozuk süt dağıtmadı.
Polis devleti yaratılmasına göz yummadı.
Memurlar, işçiler arasında bu kadar ayrımcılık yapmadı.
Kendine oy verenlere, vermeyenleri hedef göstermedi.
Basını bu kadar hedef noktasına getirmedi.
Gazetecilere, “tasmalarını biz çözdük“ diyerek
Köpek benzetmesi yapmadı ve itibarsızlaştırmadı.
Basında bu kadar kutuplaşma yaratmadı ve
Gazete manşetlerine, haberlerine bu kadar karışmadı.
TV’lere çıkıp, halkın gözünün içine bakaaa baka,
Bu denli gerçekleri saptırmadı, yalan söylemedi.
Hiçbir dava için, “ben bu davanın savcısıyım“ demedi.
Hiç bu kadar aydının, yazarın, gazetecinin, askerin
Tutuklanmasına göz yummadı.
Hiç bu kadar “ben“ci olmadı.
Hakimleri, savcıları bu kadar yönlendirmedi.
Halkına Gavat diyenleri bağrına basmadı.
İstedikleri her şeyi, her şeye rağmen yapabileceklerini zannetmedi.
Bilim ve teknolojiye karşı olup, dini söylemlerde bulunmadı.
İnterpol tarafından arananlara kefilliğini ilan etmedi.
Dış politikada bu kadar beceriksiz olmadı.
ABD, AB, AP’den bu kadar uyarı almadı.
BOP Başkanı olmadı ve sırtını bu kadar ABD’ye yaslamadı. 
Savaş suçlusu olarak ilan edilmedi ve hakkında bu kadar dava açılmadı.
Sosyal devlet olmak ve yaratmak yerine,
Hiç bu kadar, nohut, makarna, pirinç ve kömür dağıtarak,
Halkın kendisine biat etmesine izin vermedi.
Bu ülkenin kurtuluşunun en büyük sembolleri olan anaları,
İçinde doğru düzgün yemek pişmeyen tencere tava ile sokağa dökmedi.
Muhalefeti, sendikaları, platformları sivil toplum kuruluşlarını,
Bu kadar yok saymadı, onlara hakaret etmedi, kabadayılık yapmadı.
Osmanlıya bu kadar özenip, evlere Osmanlı bayrağı asmamızı önermedi.
Hırsı, kindarlığı ve geçmişle öç alır gibi hesaplaşmayı, erdem sanmadı.
Hiçbir Başbakan, “Dünya’da benim gibi Başbakan bulamazsınız“ deme gafletinde bulunmadı ve hükümet üyeleri de bu kadar ağlamadı…
Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün ama,
Tüm bu yaşanmışlıklara rağmen hala,
“...Ne oldu, ne yaptık biz size?" diyen ve
Adı, hiçbir zaman mücevher taşına yazılmayacak olan Başbakan’a,
“ Daha ne olsun be usta, hala görmüyor musun? “ demek ve de
Bir soru daha sormak hakkımızdır:
“ Siz bu ülkede hala, % 100 Başbakan mısınız? “







* BU ülkenin; geleceğin güvencesi olan çocukları ve gençleri yetiştirmeyerek, onları cumhuriyetten, Atatürk ilke ve devrimlerinden ve de demokrasiden uzaklaştıran, soğutan “öğretmemlere” değil, onlara bu değerleri öğretecek olan"öğretmenlere" ihtiyacı var… O öğretmenlerin günü kutlu olsun…

* İÇİŞLERİ Bakanı, “Biz, bizi seven insanlara sıkıntı vermeyiz” demiş… Valla sizi sevmek zorunda değiliz ama, biz, bizi sevmeyen insanlara bile sıkıntı vermemeye özen gösteririz… İnsanlık anlayışımız böyle... 

* BAŞBAKAN’ın konuğu da olsa, ülkemize gelen hiç kimsenin, Türk halkının misafir’Perver duygularını suistimal ve rencide etmeye hakkı yoktur…

* ÜLKELER, anlaşamadığı ülkelerin Büyükelçilerini veya temsilcilerini, “istenmeyen adam” olarak ilan edebiliyor… Bu, başbakanlar için de geçerli mi acaba?

* BÜLENÇ Arınç, “Başbakan talebimi karşıladı görevime devam ediyorum” demiş… Merak ettik doğrusu, acaba hangi talepler karşılandı ve bu ne anlama geliyor?

*  AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak,"Arkadaşlarımı üzmek istemem ama anayasa yapmak çelik çomak oynamaya benzemez"demiş… Doğru ama, siz aylardır hep köşe kapmaca oynadınız… Daha yeni mi anladınız bunu? Günaydın…

* PİYASADA adı bile bilinmeyen bir dergi, her yıl 66 dalda yılın ödülünü veriyor. Bu yıl ki yılın valisi ödülüne de, halkına “gavat” diyen Adana Valisi’ni aday göstermiş… Yakışır… Dergiye bak, adayı al… Bu yıkama yağmala adaylığı, bakalım valiye kaç paraya patlayacak?

* AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday göstermeyi düşündüğü, Ulaştırma, Denizcilik ve  Haberleşme Bakanı Binalı Yıldırım bu konuda çok isteksiz ve gönülsüz… Hatta bir dost sohbetinde de şöyle demiş: “ Siyaseti seçim kaybeden insan olarak noktalamak istemem…” Bu açıklama gösteriyor ki, daha seçim yapılmadan havlu atmışlar… Demek ki AKP, İzmir’de seçim kaybetmeyi şimdiden kabullenmiş durumda…

* 21 KASIM 2013 tarihini hiç unutmayın.. Bu tarih; 90 yıllık cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “savaş suçlusu” olarak ilan edildiği ve hakkında Avrupa Ceza Mahkemesi’nde “dava” açıldığının tarihidir… Tarihe not düşelim…

* BAŞBAKAN, “Biz gönül diliyle konuşuyoruz…” demiş. “Ananı da al git”, “Ulan”, “Sen kimsin ya”, “Yırtık dondan çıkar gibi çıkma”, “Babalar gibi satarız”, “Kürt kadınları kuma yapın”, “Ulemaya soralım” gibi ifadelerin neresi gönül dili… Buna resmen küfür dili denir…

* EN demokratik hakkını, ayını zamanda tüzük gereği de kullanan ve partisini uyaran AKP’li vekile ihraç, kendisini ahlak polisi zanneden ve kadınların apış arasına bile karışan vekil baş tacı… Şaşırmamak gerekir… AKP budur…

* OSMANLI’DAN ve şeriat uygulamalarından kaçıp cumhuriyete sığınanları anlıyorum da, cumhuriyetten kaçıp Osmanlı’ya ve şeriat uygulamalarına sığınanları, özenenleri anlamakta zorlanıyorum…

*ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Seçim yaklaşıyor. Bu milletin huzuruna nasıl çıkacaklar. 2011 yılında söyledikleri, verdikleri sözlerin izahını nasıl yapacaklar bunlar. Ben doğrusu kendimizi evlenme vaadiyle kandırılmış insanlara benzetiyorum" demiş... Doğru söz ne denir… Ama anlayamadığım şey şu: Kız tarafından mı yoksa erkek tarafından mı kandırıldınız?

* GÖREVE geldiklerinde sınırlarda ve komşu ülkelerde “sıfır” sorun yaşanıyordu… Şimdi ise, “sırf” sorun yaşıyoruz… Ne Suriye, Irak, İran kaldı, ne de Mısır, Ürdün ve Azerbaycan… İşin ilginç olan yani, bu ülkelerin İslam ülkeleri olmaları… Bunların hepsi, uygulanan beceriksiz, bilgisiz ve çapsız dış politikaların sonucudur… Kabadayılığın, diplomaside işe yaramadığını bakalım ne zaman anlayacaklar?

* BAŞBAKAN şöyle demiş: "Eğer cemaat olarak değerlendirilecekse, cemaatin mensupları, en ileri gelenleri, bugüne kadar Tayyip Erdoğan’a ne getirdiler de Tayyip Erdoğan geri gönderdi?" Eeee, boşuna dememişler: Elini veren kolunu kaptırır... Bir de halkın taleplerini yerine getirseniz ve geri göndermeseniz...

* AKILINI bilimle, sanatla, demokrasiyle geliştirmek yerine, pipiyle bozanların aldığı kararlardır bu ülkeyi karartan…

* NE demişti AKP Samsun Milletvekili Tülay Bakır: "Yasalarda hiç bir rolüm yok sadece elimi kaldırıp indiriyorum..." Aradan yaklaşık dokuz ay geçti… Değişen hiçbir şey yok… Yani AKP, bildiğini okumaya devam ediyor…

* “…BİZ Trabzon ile biriz. Aramızda bir şifre var. 61. Trabzon ne zaman fethedildi. 14(61).Trabzon’un plakası kaç? 61. Bu kardeşiniz kaçıncı hükümetin Başbakan'ı. 61. 26 Şubat'ta bu kardeşiniz inşallah 60’ı tamamlıyor 61’e giriyor. Şimdi sizden başka bir 61 bekliyoruz. 30 Mart’ta Trabzon’dan yüzde 61 bekliyoruz. 41 kere maşallah. 61 kere maşallah” demiş başbakan… Bu tür hesaplarda Devlet Bahçeli’nin eline kimse su dökemez ama, başbakanın benzetmeleri ve beklentileri de biraz abuk subuk ve uçuk olmuş... 2009 da % 47.8 oy alan AKP’nin, Trabzon’da %61’i görmesi hayalden başka bir şey değildir…

* 1977 yılında Niğde'ye giden Bülent Ecevit, "Tek yol devrim" sloganları ile karşılandığında, şöyle demişti: "Tek yol oy..." Evet, eğer CHP iktidar olmak istiyorsa, il il, ilçe ilçe, köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev gezerek bu sloganı kullanmalı ve bunun anlamını anlatmalıdır... 

AKP’Lİ Hakan Şükür, çok şükür konuşmuş ve görüş bildirmiş… Hayret…













Genelkurmay Başkanlığı, 
Sayın makama mektuptur ;

Siyasi davalarla ve sahte kanıtlarla boynu büktürülen , ardında durulmayan ordumuzun sayın başkomutanı,
İşgal ettiğiniz makama atanmanızdan buyana, Anayasa Mahkemesince "İrticaya odak olmak suçu" ile cezalandırılan iktidar hükümetine yakın duruşunuz, İktidar hükümetinin isteklerine koşut kararlar almanız, İktidar hükümetinin karşı devrimi hedefleyen yolunu temizlemeniz, Balyoz davasının mağdurları olan değerli askerlerimize verdiğiniz sözü tutmamanız nedeniyle, hiç bir Genelkurmay Başkanı'na karşı yapılmamış olan, derin eleştirilere maruz kaldınız.
Bu kadar çok eleştiri ve istifa isteklerinin sizi üzmemiş olması düşünülemez.
El-hak bu üzüntünüz onur taşıyan bir duruşa dönmemiştir. Gölcük'te sizin sahip çıkmadığınız  subay eşleri ve aileleri, eş ve yakınlarının apoletlerini kendileri söküp
Atatürk Anıtı'na bıraktıklarını umarım biliyorsunuzdur. Bu eylem kişinin kendi yüreğini sökmekle eştir.
Sayın Başkan,
Ben halktan ve yaşı sizden de büyük olan bir yurttaşım. Size daha önce de göndermiş olduğum bir mektupta, gerekçeleriyle istifa etmenizi dilemiştim. Kendi silah arkadaşlarınıza vermiş olduğunuz söz ; "Bu işi çözemezsem ben de diğerleri gibi yapar ve giderim" deyişinizin de ardında durmadığınızdan, halktan da gelen eleştiri mektuplarına kendinizi kapatmış olmanız doğaldır... Haksızlıklara sessiz kalanların, haksızlık yapanlardan bir farkı var mıdır?
Güneydoğu'da emrinizle TSK alan boşaltmıştır. Asker emrinizle kışlada kalarak çaresizliğin derin acısını yaşamaktadır. Boşaltılan alan PKK ve BDP tarafından doldurulmuştur. Kürdistan sizin kol nizamında bulunduğunuz başbakan Erdoğan tarafından kurulmaktadır. Başbakan Devlet adına Kürdistan demiştir ! Haddini bilmeyen militan bir belediye başkanı, Türk düşmanı Barzani'yi "Türk Kürdistan'ına hoşgeldiniz" diye karşılamıştır.
Sorudur ; Kürdistan neresidir ? Yüce divanlık ağır suçlar işlenmekte, Türkiye hızla bölünmektedir.
Sayın komutan siz neredesiniz ?
Yakın bir geçmişte gazeteci bir arkadaşım şöyle dedi ; "Eşinin başı türbanlı ve kendisi de görevdeyken ihram giyerek hacı olacak Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının göreve geleceği günler yakındır".
Sayın başkan , Dini inancınıza saygım sonsuzdur . Ama sizden önce de inançlı olan hiç bir Genelkurmay Başkanı, siyasetçilerle namaza durmamış, iftar daveti vermemiştir.
İşgal ettiğiniz makamın gereği bu tür davranışlardan uzak olmanızı gerektirir.
Ayrıca ibadetin gizliliği gereği de budur. Hatırlarsınız Türkiye'nin siyasi hayatına, karşı devrimci din köklü partileri sokan Necmettin Erbakan da ilk yurtdışı ziyaretlerini yüzünü doğuya dönerek İran, Pakistan, Malezya, Singapur ve Endonezya’yı kapsayan  uzakdoğu gezisi ile başladı. Daha sonra da Mısır ve Libya .
Türkiye'de karşı devrimi başlatan bu siyasi yapının uzantısı bugün iktidardır.
Siz de Suudi Arabistan'a 20 yıl sonra  resmi ziyaret için giden  ilk genelkurmay başkanı oldunuz !
Sayın Başkan sizi göreve atayan iktidardan ,size bir gönderme vardır . 19 Kasım 2013 tarihinde Aydınlık gazetesinde Mustafa Mutlu "Yine cami ve kışla meselesi!" başlıklı yazısında şöyle yazdı ; AKP Kilis Belediye Başkan Aday Adayı Yasin Topaloğlu,  Gaziantep’te uydu üzerinden ulusal yayın yapan Bahar TV‘de bir programa katılmış ve bakın makamınız üzerine neler söylemiş: “Çok yakın bir gelecekte Türk Genelkurmay Başkanı, Ankara’da, Hacı Bayram Camii’nde, sabah namazında, sair kuvvet komutanlarından tekmil alacak… Çünkü bu coğrafya da sadece İslam’ın hizmetkarı olursanız var olursunuz. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra en muktedir Türk yönetici Recep Tayyip Erdoğan’dır…

Yasin Topaloğlu inanırlılığını artırmak için de, “Beş yıl önce bu ülkede biri çıkıp da, ‘Kamuda türban serbest olacak’ deseydi ona da inanmazdınız. Ama ben söylüyorum: Yakında Genelkurmay Başkanı camide tekmil alacak” demiş! Demek ki neymiş?
Hacı Bayram Camii, yakın bir gelecekte Genelkurmay karargahı olacakmış…İslam’ın hizmetkarı olmayanlar da bu ülkede var olamayacakmış!
Sayın Başkan ,
AKP iktidarı sizin ve Kuvvet Komutanlarının şahsında sizlerin görev yerinizi ve tekmil alacağınız karargahı belirlemiştir. Camiler kışlanız , kubbeler miğferiniz, minareler süngünüz mü olacaktır?
Halkın sizden beklediği göz bebeğimiz olan TSK'nın görevde olan kumanda kademesinin KURMAYCA durum değerlendirmesiyle gereken açıklamaları yaparak, sizin görevi teslim aldığınız komuta kademesinin onurlu davranışını tekrarlayarak, onurla istifa etmenizdir… 
Naci Kaptan'a teşekkürler...


Nilüfer Çırağan'a teşekkürler...


Topaç, fırıldak ve fırdöndü… 

Çocuktuk...
Canlı ve cansız varlıkların daha pek ayırtına varamamıştık. Canlılar ve insanlar. İnsanlar ve diğerleri. Ağaçlar, kuşlar, kediler ve çok zor edindiğimiz oyuncaklar. Telden yapılmış araba, kağıttan yapılmış uçak ve çok nadir alabildiğimiz topaç, fırıldak, fırdöndü. Topaç çocukluk yıllarımızın en kıymetli oyuncağıydı. Üstü çizgili renkli olanları pek kıymetliydi. İpi düzgün dolayıp biraz içe ve de aşağı doğru savurduğumuzda vınnn sesiyle birlikte dönmeğe başlardı. Dönüş hızı tespit edilemeyecek kadar hızlıydı, döndükçe de dönesi gelirdi. Topaç sahibi olmak önemli bir şeydi. Topaç almak ise günün parasıyla yirmibeş kuruş. O yokluk yıllarında bu parayı bulan bastırır parayı alırdı topacı. Dönen döndükçe, döndürende döneni seyreder mutlu olurdu… Sonra sallana sallana durur, bir başka dönme eylemi başlayıncaya kadar kafası önde mahzun ve sessiz beklerdi. O halini görünce insanın içi acırdı, az önceki fırdır fırdır dönen nesne o değildi sanki.
Çocukluğumuzun dikkat çeken oyuncaklarının en büyük özelliği dönmeleriydi. Topaçların dışında fırıldaklar ve fırdöndülerin renkli ve hız gerektiren eylemleri hep seyre değer bulunmuştur. Bunlarında sonu topaçların eylem sonrasına dönüşmüştür. Ya başka bir rüzgarın tesiriyle ya da sahibinin hışmıyla yırtılıp bir köşeye atılmışlardır hep. 
Büyüdük sonra. Çocukluk anılarımızdan akla kalanları arada bir çocuklara anlattık. Ve bir gün onlarla birlikte gerçek yaşama döndük. Çocuklarımızın oyuncakları elektronik zenginliğe dönüşmüştü. Tabletler, uzaktan kumandalı araçlar, elektrikli bisikletler ve daha niceleri... Yana döne bizim topaçları, fırıldakları, fırdöndüleri aradık ve gördük ki onlar da şekil değiştirmişler artık. Ekonomik ve siyasi alanda kim güçlüyse insana benzer yaratıklar haline dönüşerek onların yanında yerlerini almışlar. Çıkarları nerdeyse orda bulmuşlar kendilerini. Bürokrasinin, siyasetin ve rantiyenin şamar oğlanları olmuşlar. Kendisine ve yakınlarına sağlanacak her türlü yardım, para, mevki ve iş için dönüp duruyorlar. Kim ne zaman güçlüyse.
Güç yitirene arkasını dönüp diğerlerine koşuyorlar ve hala dönüyorlar. Ve anladığım kadarıyla Dünya döndükçe bunlarda dönecek.
Adları değişmiş sadece. 
Çağa uymuşlar, fırıldak yerine vantilatör olmuşlar... 
Attila CANBAZ’a teşekkürler…


Ümit Yaşar Işıkhan'a teşekkürler...


Deniz Toprak'a teşekkürler...








Dostluk Şenliği…

“Komşu Şenliği / Dostluk Şenliği Göçmenden Komşu Edin... 
Hansa Şehir Lübeck` de Birlikte Barışçıl Bir Yaşam İçin Eşit Hak ve Saygı Uyumu Kolaylaştırır“
Tarih: 30 Kasım 2013 Cumartesi günü  saat  18.00  de
Yer: Moisling Gençlik Merkezi / Haus der Mitte Moislinger Berg 2, 23560 Lübeck
(Moisling)
TÜRGEM´ in 23´ üncü Geleneksel Dostluk Şenliği´ne sizi, sevgili aile bireylerinizi ve komşularınızı  yürekten davet ediyoruz.
Müzik, Şarkı-Türkü, Zeybek Dansı, Modern ve Yabancı Ülke Dansları, Şiir, Fıkra, Oyun-Dans ve Bol Bol Eğlence, Türk Mutfağından Leziz Yiyecek ve İçecekler ve de her çocuğumuza sürpriz bir hediye.
Giriş  Ücretsizdir
Şenliğimiz Gemeinnützige Sparkassenstiftung zu Lübeck, Possehl-Stiftung, Die Gemeinnützige ve ver.di Sendikası Kuzey Bölgesi  tarafından desteklenmektedir.
Hinter der Burg 3-11, 23552 Lübeck, (Postfach 1995, 23507 Lübeck) Faks: 0451/ 5 73 80, 
E-Mail: turgem@yahoo.de  
Daha fazla bilgi için: Remzi Uysal, Mobil: 0175- 52 03 127


Panel...

İZMİR Ekonomi Üniversitesi Medya Kulübü ve Hukuk Kulübü’nün ortaklaşa düzenleyeceği “Medya Hukuku” paneli 5 Aralık 2013 perşembe günü İEÜ konferans Salonunda gerçekleşecek. 
Medya Hukuku, İnternet yayıncılığı, hak ve insan odaklı habercilik, iletişim ve ifade özgürlüğü gibi konuların konuşulacağı panele Avukat Fikret İlkiz, İEÜ Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu, Bianet Proje Danışmanı ve IPS İletişim Vakfı Başkanı Nadire Mater ve gazeteci Nedim Şener katılacak.    
Bilgi için: http://www.medyakulubu.com




AYRINTILI BİLGİ :
http://izmir.imo.org.tr/resimler/dosya_
ekler/681a7ecde26b898_ek.pdf?tipi=1&turu=X&sube=16














* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzereAmerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek,Cezayir, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Portekiz, Rusya, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Ukrayna, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…


Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...




altay@vecdialtay.net






BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...

21 Kasım 2013 Perşembe

Anket Lobisi...










DEMOKRASİ, neredeyse tamamı sahte ve büyük toprak zenginleri ile profesyonel politikacıların kontrolünde olan seçimlerden ibaret olamaz...
Che Guevara


Anket lobisi…

2014’TE yapılacak olan yerel seçimler yaklaştıkça,
Partilerin yanında, aday adaylarının da
Yaptığı çalışmalar dikkat çekiyor.
Daha, partisi tarafından aday gösterilmeyen aday adaylarının,
Bu süreçteki vaatleri, insanı gerçekten çok şaşırtıyor…
Dikkat ettiyseniz, ortalık anketlerden geçilmiyor…
“Bana gelmezler” diyordum ama, yanılmışım...
Biri geldi ve iki eliyle, sıkı sıkı tuttuğu kırmızı renkli kalın dosyayı masaya koydu ve de
Sağ eli ile, üzerine pat pat vurarak, başladı konuşmaya:
- İşte bu dosya var ya bu dosya… Benim için çok önemli.
Kamuoyunda itibarlı, saygın ve güvenilir bir araştırma şirketine 
Yaptırdığım siyasi eğilim anketi, beni çok mutlu etti…
Binlerce kişi arasında yapılan ankete göre,
Ben açık ara önde gidiyorum. Vatandaşlar;
En güvenilir başkan kimdir? sorusunda, %99.99 beni söylemiş.
En dürüst başkan kimdir? sorusunda, %99.99 yine ben çıkmışım.
En yakışıklı, iyi giyinen başkan kimdir? sorusunda da %99.99 ben yer almışım..
En iyi hizmeti hangi başkan verdi? sorusunda ortaya çıkan sonuç beni mutlu etti.
Çünkü bu sorunun yanıtında da %99.99 ben çıkmışım.
Kadınlara, gençlere, yaşlılara, çocuklara
En çok hangi başkan ilgi gösteriyor?
Sorusunda vatandaşlar, % 99.99 beni söylemiş.
En çok hangi başkanı tanıyorsunuz? sorusunda
Ortaya çıkan sonuç sevindirici. Bu soruda da %99.99 ben çıkmışım.
En çok ihale veren, kafe işleten ve en çok iş yapan hangi başkan?
Sorusunda, vatandaşlar açık ara ve hem de %99.99 beni göstermiş.
İşçilerle ve partisiyle sorunu olmayan başkan kim?
Sorusunda yine ben %99.99 önde çıkmışım.
Makam odasının kapısı ardına kadar açık olan başkan var mı?
Sorusuna verilen yanıtta da %99.99 ben işaretlenmişim.
En çok gülen, sempatik, ailesi düzgün başkan kim? sorusunda %99.99 ben çıkmışım.                   
Seçimlerde hangi başkana oy vereceksiniz?
Sorusunda vatandaşlar %99.99 beni söylemiş.
Kısacası ben var ya ben, kamuoyunda çok tanınıyorum, biliniyorum…”
Dayanamadım sordum:
- Sayın başkan, bu anketi kim yaptırdı ve ayrıca bu ankette başka başkan yok mu?
- Ben yaptırdım… Var tabi… Bir iki başkan adını da araya sıkıştırdık…
- Peki parasını kim verdi?
- Ben verdim… Şeyyy… Yani verdik...
- Yani bastır parayı, rakamlara attır taklayı… Peki, ne yapacaksınız bu anketi?
- Yüzlerce çoğaltacağım. Önce, çok sevdiğim Genel Başkan’ıma, sonra da parti yöneticilerine teslim edeceğim.
- Peki niye böyle bir şey yapıyorsunuz?
- Kamuoyunda adım eğer çok duyulursa, Ankara beni tercih eder.
- Başka anketler var mı?
- İlerleyen aylarda, yine basacağım parayı, rakamlara attıracağım taklayı…
- Peki bu yöntem sizce doğru mu, etik mi?
- Bak arkadaş. Seçim dönemine girdik. Parti ilkeleri, ahlakı, kuralları, programları umurumda değil… Artık ne yaparsak mübah. Kıran kırana savaş var. Ben aday gösterileyim de, gerisi önemli değil. Bunları yapmak zorundayım. Çünkü genel merkez, adayları anketlere göre de değerlendirecekmiş.
- Peki, size kolay gelsin…
Partilerin Genel Başkanları’nı ve de yöneticilerini,
Altını çizerek uyarıyorum:
Aman dikkat… Türkiye’de “anket lobisi”,
Fena halde işbaşında…







* KEMAL Kılıçdaroğlu, Başbakan için şöyle demiş: “ Yalan söylüyor. Yalancıdan Başbakan olmaz…” Bak şimdi çok merak ettim… Başbakan gerçekten yalan mı söylüyor, yoksa yalan söyleyen bir başbakan var da biz mi bilmiyoruz ve yalanlarını anlamıyoruz?

* PADİŞAHLARI, Sultanları, Şehzadeleri örnek alıp, topluma göstermek yerine, bu ülkenin kurtuluşunu sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek almak ve göstermek daha doğru değil mi?

* AK Parti İzmir Menderes İlçe Kadın Kolları Başkanı ve Belediye Meclis Üyesi Zerrin AK, Başbakan'a şarkı bestelemiş... Yürü be Ak… Bundan sonra kim tutar seni…

* AKP'li Sadık Yakut, "Kızlı erkekli eğitim büyük yanlış" demiş... Bilimle, sanatla, kültürle uğraşacağınıza nelerle uğraşıyorsunuz... Allah sana ve senin gibilere akıl fikir versin... 

* AKPTV8 yeni yayın dönemine başladı… Artık boş kanal oldu… İşlerine son verilen meslektaşlarıma, sabır diliyorum… Biliniz ki, Türkiye’de ilk kez bu iktidar döneminde bu kadar kıyım ve baskı yaşanıyor…

* AKP'Lİ bir milletvekili, "...Kırmızıyı görünce saldırıyor demek... Möölletvekili...” yazısından dolayı, “Bize inek dedi” diye, meslektaşım Bekir Coşkun’a dava açmış… Bakalım mahkeme, neyin ne olduğuna nasıl karar verecek ve vekil, neyi ispat etmiş olacak? Mahkeme, inekliği mi, yoksa kırmızıya saldıranın boğa olduğunu mu tescil edecek?

* SATILMIŞ Erdoğan, “Adımı değiştirebilirim” demiş… Satılmamış Erdoğan olsan ne yazar ki… Demek ki, değiştirilinceye kadar adın hala, Satılmış Erdoğan olarak kalacak…

* BAŞBAKAN, gezi eylemlerine katılanlara, sanatçılara “Ulan hepiniz oradaydınız…” demiş. Doğru... Başka nerede olacaklardı ki? Ulan Başbakan, alem adamsın vesselam…

* “BU ülkenin kültür politikasını anlayabilmeniz için, başbakanın 6 X 9’luk vesikalık fotoğrafına bakmanız yeterlidir…” demişti Uğur Mumcu… Bakıyoruz biz de…

* TÜM yasakları, tüm sınırlamaları, tüm engelleri “Halk istiyor “ diye dayatanlara, bunu halka algılatmaya çalışanlara sözümüz şu: Hadi oradan… Hadi oradan…

* NEREDE kaldı o balkon konuşmaları… Nerede kaldı o balkonda söylenen ve verilen sözler… Nerede kaldı o balkondaki anlayış… Demek ki, gömlek aynı gömlek… Yıkansa da lekeleri çıkmıyor…

* BU ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı’nı gören, yaptıkları icraatlarını duyan, adını bilen var mı?

* YURDUN birçok kentinde, “Kentsel Dönüşüm” adı altında, “Rantsal Dönüşüm” çalışmaları yapan ve bu konuda şirketler kurma hazırlığında olan müteahhitleri ve onları destekleyen, onlardan birlik olmalarını isteyen, toplantılar yapan müteahhit kökenli belediye başkanlarını kınıyorum… Kentlerin gelişmekte olan bölgelerine adeta göz diken bu insanlara dikkat edin… Eğer yaşadığınız apartmanda komşularınızla birlik içinde olmazsanız, hiç ummadığınız bir anda evinizi kaybedebilirsiniz… Bu tuzağa düşmeyin…

* BAZI sözde aydınların, yazarların, gazetecilerin, AKP içindeki bazı isimlerin Pensilvanya’dakini savunarak ayaklanmasından medet ummasını hayretle izliyorum…

* CEZAEVLERİNİ doldurtanların ve dolduranların, cezaevlerini boşaltacağız demesi, ne yaman bir çelişkidir böyle…










Dost…

Dost hangi mesafede olmalı sizce?
Hep yanınız da var olan mı?
Kilometrelerce uzak da olsa bile, varlığı yeter mi?
Dost, doğruyu acı da olsa söyleyen mi?
Yoksa sizi incitmeden “iyi ki”leri gösteren mi?
Dost acınızda “ah”larla, “vah”larla sizinle yanan mı?
Aynı acıyı hissedip, size tekrardan gülmeyi hatırlatan mı?
Dost sadece dertlerinizi, yalnızlığınızı avutan mı?
Ya da mutluluğu paylaşırken mutluluktan gözleri dolan mı?
DOST, nasıl olmalı sizce?
Gerçek dost, size kırılmaz! Sizi anlar...
Gerçek dost, aranmayı beklemez! Her özlemde arar...
Gerçek dost, mesafe tanımaz! Yüreğinde taşır...
Gerçek dost, sevgi eksikliği hissetmez! O zaten tamdır...
GERÇEK DOST, hiç bir zaman UNUTMAZ, UNUTULMAZ! 
Fikret ALAN’a teşekkürler…


MEMLEKET İSTERİM...





YUKARIDAKİ iki fotoğraf arasında sadece 24 saat fark vardır. İlk fotoğraf 15 Kasım Cumhuriyet Bayramı törenleri sırasında Girne’de çekilmiştir. İkinci fotoğraf 16 Kasım günü Diyarbakır’da… İki fotoğraf arasındaki 1500 (belki daha fazla) fark okuyucuların algılama/ölçme/değerlendirme kabiliyetine sunulur. 
Hüseyin MÜMTAZ'a teşekkürler…



Dünya Çocuk Hakları Günü
Kutlu olsun...
Aynur Bal'a teşekkürler...

Pazarlama…

ATEŞLİ bir köy çocuğu şehrin en büyük marketinde işe başvurur. Dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde herşey ama herşey satılmaktadır. Patron sorar:
Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
Evet köyümde bu işi yaptım. Patronun gözü cocugu tutar.
İyi, yarın başlıyorsun. Ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır;
Evet, bugün kaç satış yaptın??
Bir!
Ne bir mi? Ötekiler 20-30 satış yaptılar, Nasıl bir? Kaç dolar tuttu peki?
320.334 USD doları… Patron şaşırır ve sorar:
Nasıl becerdin bunu?
Adama küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım. Adama nerede balık tutacağını sordum. “Kıyıda” deyince bir tekneye gereksinimi olduğunu söyledim. Tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. Vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattım. Patron kendinden geçer...
Ne diyorsun, tüm bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı sattın? Genç çocuk yanıt verir:
Yoo aslında karısı için bir tane orkid istemişti... Ben de ona şöyle dedim: "Haftasonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git..." 
Kemal Kırlangıç’a teşekkürler…



Çağlar Kut'a teşekkürler... 

Sayfa açıldıktan sonra farenizi üstüne basıp sayfada gezdirin... Çiçekler büyüsün...
Dr. Ataman Büyükataman'a teşekkürler...








İZMİR Ekonomi Üniversitesi Medya Kulübü ve Hukuk Kulübü’nün ortaklaşa düzenleyeceği “Medya Hukuku” paneli 5 Aralık 2013 perşembe günü İEÜ konferans Salonunda gerçekleşecek. 
Medya Hukuku, İnternet yayıncılığı, hak ve insan odaklı habercilik, iletişim ve ifade özgürlüğü gibi konuların konuşulacağı panele Avukat Fikret İlkiz, İEÜ Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu, Bianet Proje Danışmanı ve IPS İletişim Vakfı Başkanı Nadire Mater ve gazeteci Nedim Şener katılacak.    
Bilgi için: http://www.medyakulubu.com





Gezi Belgeseli ABD’de…

TÜRKİYE’DE, 31 Mayıs'ta başlayan ve bir aydan fazla süren Gezi Parkı direnişini konu alan“Başlangıç” belgeseli New York ve Washington DC'de gösterime girecek.
Serkan Koç'un yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği“Başlangıç” belgeseli Gezi Parkı direnişi boyunca yaşanan olayları ayrıntılı olarak gözler önüne seriyor. Belgeselde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı direnişi sırasında yaptığı açıklamalar da yer alıyor.
Belgesel 7 Aralık Cumartesi günü Washington DC, 8 Aralık Pazar günü ise New York'ta gösterime girecek. ABD merkezli Expose oluşum film gösteriminin organizasyonunu üstlendi. Filmin Washington DC ve New York gösterimleri 4'er seans olacak. Filmin yapımcısı ve yönetmeni Serkan Koç da ABD'ye gelerek film gösterimlerinin öncesinde Gezi Direnişini ve filmin hikayesini konuklara anlatacak. Gösterimlerde belgeselin orjinal DVD'leri de satışa sunulacak. Belgeselin gösterimi gelecek talebe göre farklı eyalet ve şehirlerde devam edecek. Birçok sinema salonunda sansüre uğrayan film Türkiye'de halen açık hava sinemaları, özel organizasyonlar ve forumlarda gösterilmeye devam ediyor.
Ücreti 15 Dolar olan belgeselin biletleri sinema salonlarının kapısından temin edilebilecek.
İşte, “Başlangıç” belgeselinin New York ve Washington DC'deki gösterim saatleri ve fragmanı:
7 ARALIK CUMARTESİ - WASHINGTON DC
ADRES: ARTISPHERE 1101 Wilson Boulevard Suite 932 Arlington, VA 22209
GÖSTERİM SAATLERİ: 5:00 PM (DOLU), 6:30 PM, 8:00 PM, 9:30 PM
8 ARALIK PAZAR - NEW YORK CITY
ADRES: Anthology Film Archives 32 2nd ave ( E2nd street) Entrance on 2nd street New York , NY 10003
GÖSTERİM SAATLERİ: 12:00 PM (DOLU), 01:20 PM, 02:40 PM, 04:00 PM




















* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzereAmerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek,Cezayir, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Portekiz, Rusya, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Ukrayna, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…


Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...




altay@vecdialtay.net





BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...