Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Kasım 2013 Pazartesi

% 100 Başbakan mısınız?











DEMOKRATİK kurumların gelişiminde üç büyük kilometre taşı bulunmaktadır: Oylama yoluyla kamusal kararlara katılma hakkı, temsil etme hakkı ve muhalefet yapma hakkı...
Robert A. Dahl


% 100...

90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, sivil olmayanlar dahil, 61 hükümet kuruldu.
Şimdikiler, 58, 59 ve 60’ın devamı olan 61. hükümet.
Kurulan 57 hükümetten hiç birinin rejimle sorunu olmadığı gibi,
Rejimi değiştirme gibi ne bir hedefi, ne de bir amacı vardı…
Ve yine hiçbir hükümet;
Ulusal Bayramları kutlamaya kısıtlama getirmedi.
Dünya lideri Atatürk’e ve İnönü’ye ayyaş diye hitap etmedi.
Dini siyasete karıştırarak, bu denli din sömürüsü yapmadı.
Kendisine oy verenlere müslüman, vermeyenlere gavur,
Vatan savunması yapan askerlere kelle,
Vatandaşlara, sanatçılara ulan, çapulcu ve ayak takımı demedi.
Gençleri dindar ve kindar diye tanımlamadı, ayırmadı.
Demokrasiyi, cumhuriyeti, laikliği kendine göre yorumlamadı.
“Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz,
Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır.
10 Kasımlarda sap gibi dikilmenin gereği yok“ ve bazı davalar için, “bağırsaklar temizleniyor” demedi.
Sanat eserlerine ucube diyerek, sanatı ve sanatçıları aşağılamadı.
Kaç çocuk yapılacağına ve kadınların apış arasına karışmadı.
İçki yasakları getirmedi.
En demokratik hakkını kullanan vatandaşlara 
Bu kadar orantısız güç, şiddet uygulamadı.
Bebeklerin, sabahın köründe okula gitmesine izin vermedi.
Çocuklara, tarihi geçmiş bozuk süt dağıtmadı.
Polis devleti yaratılmasına göz yummadı.
Memurlar, işçiler arasında bu kadar ayrımcılık yapmadı.
Kendine oy verenlere, vermeyenleri hedef göstermedi.
Basını bu kadar hedef noktasına getirmedi.
Gazetecilere, “tasmalarını biz çözdük“ diyerek
Köpek benzetmesi yapmadı ve itibarsızlaştırmadı.
Basında bu kadar kutuplaşma yaratmadı ve
Gazete manşetlerine, haberlerine bu kadar karışmadı.
TV’lere çıkıp, halkın gözünün içine bakaaa baka,
Bu denli gerçekleri saptırmadı, yalan söylemedi.
Hiçbir dava için, “ben bu davanın savcısıyım“ demedi.
Hiç bu kadar aydının, yazarın, gazetecinin, askerin
Tutuklanmasına göz yummadı.
Hiç bu kadar “ben“ci olmadı.
Hakimleri, savcıları bu kadar yönlendirmedi.
Halkına Gavat diyenleri bağrına basmadı.
İstedikleri her şeyi, her şeye rağmen yapabileceklerini zannetmedi.
Bilim ve teknolojiye karşı olup, dini söylemlerde bulunmadı.
İnterpol tarafından arananlara kefilliğini ilan etmedi.
Dış politikada bu kadar beceriksiz olmadı.
ABD, AB, AP’den bu kadar uyarı almadı.
BOP Başkanı olmadı ve sırtını bu kadar ABD’ye yaslamadı. 
Savaş suçlusu olarak ilan edilmedi ve hakkında bu kadar dava açılmadı.
Sosyal devlet olmak ve yaratmak yerine,
Hiç bu kadar, nohut, makarna, pirinç ve kömür dağıtarak,
Halkın kendisine biat etmesine izin vermedi.
Bu ülkenin kurtuluşunun en büyük sembolleri olan anaları,
İçinde doğru düzgün yemek pişmeyen tencere tava ile sokağa dökmedi.
Muhalefeti, sendikaları, platformları sivil toplum kuruluşlarını,
Bu kadar yok saymadı, onlara hakaret etmedi, kabadayılık yapmadı.
Osmanlıya bu kadar özenip, evlere Osmanlı bayrağı asmamızı önermedi.
Hırsı, kindarlığı ve geçmişle öç alır gibi hesaplaşmayı, erdem sanmadı.
Hiçbir Başbakan, “Dünya’da benim gibi Başbakan bulamazsınız“ deme gafletinde bulunmadı ve hükümet üyeleri de bu kadar ağlamadı…
Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün ama,
Tüm bu yaşanmışlıklara rağmen hala,
“...Ne oldu, ne yaptık biz size?" diyen ve
Adı, hiçbir zaman mücevher taşına yazılmayacak olan Başbakan’a,
“ Daha ne olsun be usta, hala görmüyor musun? “ demek ve de
Bir soru daha sormak hakkımızdır:
“ Siz bu ülkede hala, % 100 Başbakan mısınız? “







* BU ülkenin; geleceğin güvencesi olan çocukları ve gençleri yetiştirmeyerek, onları cumhuriyetten, Atatürk ilke ve devrimlerinden ve de demokrasiden uzaklaştıran, soğutan “öğretmemlere” değil, onlara bu değerleri öğretecek olan"öğretmenlere" ihtiyacı var… O öğretmenlerin günü kutlu olsun…

* İÇİŞLERİ Bakanı, “Biz, bizi seven insanlara sıkıntı vermeyiz” demiş… Valla sizi sevmek zorunda değiliz ama, biz, bizi sevmeyen insanlara bile sıkıntı vermemeye özen gösteririz… İnsanlık anlayışımız böyle... 

* BAŞBAKAN’ın konuğu da olsa, ülkemize gelen hiç kimsenin, Türk halkının misafir’Perver duygularını suistimal ve rencide etmeye hakkı yoktur…

* ÜLKELER, anlaşamadığı ülkelerin Büyükelçilerini veya temsilcilerini, “istenmeyen adam” olarak ilan edebiliyor… Bu, başbakanlar için de geçerli mi acaba?

* BÜLENÇ Arınç, “Başbakan talebimi karşıladı görevime devam ediyorum” demiş… Merak ettik doğrusu, acaba hangi talepler karşılandı ve bu ne anlama geliyor?

*  AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak,"Arkadaşlarımı üzmek istemem ama anayasa yapmak çelik çomak oynamaya benzemez"demiş… Doğru ama, siz aylardır hep köşe kapmaca oynadınız… Daha yeni mi anladınız bunu? Günaydın…

* PİYASADA adı bile bilinmeyen bir dergi, her yıl 66 dalda yılın ödülünü veriyor. Bu yıl ki yılın valisi ödülüne de, halkına “gavat” diyen Adana Valisi’ni aday göstermiş… Yakışır… Dergiye bak, adayı al… Bu yıkama yağmala adaylığı, bakalım valiye kaç paraya patlayacak?

* AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday göstermeyi düşündüğü, Ulaştırma, Denizcilik ve  Haberleşme Bakanı Binalı Yıldırım bu konuda çok isteksiz ve gönülsüz… Hatta bir dost sohbetinde de şöyle demiş: “ Siyaseti seçim kaybeden insan olarak noktalamak istemem…” Bu açıklama gösteriyor ki, daha seçim yapılmadan havlu atmışlar… Demek ki AKP, İzmir’de seçim kaybetmeyi şimdiden kabullenmiş durumda…

* 21 KASIM 2013 tarihini hiç unutmayın.. Bu tarih; 90 yıllık cumhuriyet tarihimizde ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “savaş suçlusu” olarak ilan edildiği ve hakkında Avrupa Ceza Mahkemesi’nde “dava” açıldığının tarihidir… Tarihe not düşelim…

* BAŞBAKAN, “Biz gönül diliyle konuşuyoruz…” demiş. “Ananı da al git”, “Ulan”, “Sen kimsin ya”, “Yırtık dondan çıkar gibi çıkma”, “Babalar gibi satarız”, “Kürt kadınları kuma yapın”, “Ulemaya soralım” gibi ifadelerin neresi gönül dili… Buna resmen küfür dili denir…

* EN demokratik hakkını, ayını zamanda tüzük gereği de kullanan ve partisini uyaran AKP’li vekile ihraç, kendisini ahlak polisi zanneden ve kadınların apış arasına bile karışan vekil baş tacı… Şaşırmamak gerekir… AKP budur…

* OSMANLI’DAN ve şeriat uygulamalarından kaçıp cumhuriyete sığınanları anlıyorum da, cumhuriyetten kaçıp Osmanlı’ya ve şeriat uygulamalarına sığınanları, özenenleri anlamakta zorlanıyorum…

*ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Seçim yaklaşıyor. Bu milletin huzuruna nasıl çıkacaklar. 2011 yılında söyledikleri, verdikleri sözlerin izahını nasıl yapacaklar bunlar. Ben doğrusu kendimizi evlenme vaadiyle kandırılmış insanlara benzetiyorum" demiş... Doğru söz ne denir… Ama anlayamadığım şey şu: Kız tarafından mı yoksa erkek tarafından mı kandırıldınız?

* GÖREVE geldiklerinde sınırlarda ve komşu ülkelerde “sıfır” sorun yaşanıyordu… Şimdi ise, “sırf” sorun yaşıyoruz… Ne Suriye, Irak, İran kaldı, ne de Mısır, Ürdün ve Azerbaycan… İşin ilginç olan yani, bu ülkelerin İslam ülkeleri olmaları… Bunların hepsi, uygulanan beceriksiz, bilgisiz ve çapsız dış politikaların sonucudur… Kabadayılığın, diplomaside işe yaramadığını bakalım ne zaman anlayacaklar?

* BAŞBAKAN şöyle demiş: "Eğer cemaat olarak değerlendirilecekse, cemaatin mensupları, en ileri gelenleri, bugüne kadar Tayyip Erdoğan’a ne getirdiler de Tayyip Erdoğan geri gönderdi?" Eeee, boşuna dememişler: Elini veren kolunu kaptırır... Bir de halkın taleplerini yerine getirseniz ve geri göndermeseniz...

* AKILINI bilimle, sanatla, demokrasiyle geliştirmek yerine, pipiyle bozanların aldığı kararlardır bu ülkeyi karartan…

* NE demişti AKP Samsun Milletvekili Tülay Bakır: "Yasalarda hiç bir rolüm yok sadece elimi kaldırıp indiriyorum..." Aradan yaklaşık dokuz ay geçti… Değişen hiçbir şey yok… Yani AKP, bildiğini okumaya devam ediyor…

* “…BİZ Trabzon ile biriz. Aramızda bir şifre var. 61. Trabzon ne zaman fethedildi. 14(61).Trabzon’un plakası kaç? 61. Bu kardeşiniz kaçıncı hükümetin Başbakan'ı. 61. 26 Şubat'ta bu kardeşiniz inşallah 60’ı tamamlıyor 61’e giriyor. Şimdi sizden başka bir 61 bekliyoruz. 30 Mart’ta Trabzon’dan yüzde 61 bekliyoruz. 41 kere maşallah. 61 kere maşallah” demiş başbakan… Bu tür hesaplarda Devlet Bahçeli’nin eline kimse su dökemez ama, başbakanın benzetmeleri ve beklentileri de biraz abuk subuk ve uçuk olmuş... 2009 da % 47.8 oy alan AKP’nin, Trabzon’da %61’i görmesi hayalden başka bir şey değildir…

* 1977 yılında Niğde'ye giden Bülent Ecevit, "Tek yol devrim" sloganları ile karşılandığında, şöyle demişti: "Tek yol oy..." Evet, eğer CHP iktidar olmak istiyorsa, il il, ilçe ilçe, köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev gezerek bu sloganı kullanmalı ve bunun anlamını anlatmalıdır... 

AKP’Lİ Hakan Şükür, çok şükür konuşmuş ve görüş bildirmiş… Hayret…













Genelkurmay Başkanlığı, 
Sayın makama mektuptur ;

Siyasi davalarla ve sahte kanıtlarla boynu büktürülen , ardında durulmayan ordumuzun sayın başkomutanı,
İşgal ettiğiniz makama atanmanızdan buyana, Anayasa Mahkemesince "İrticaya odak olmak suçu" ile cezalandırılan iktidar hükümetine yakın duruşunuz, İktidar hükümetinin isteklerine koşut kararlar almanız, İktidar hükümetinin karşı devrimi hedefleyen yolunu temizlemeniz, Balyoz davasının mağdurları olan değerli askerlerimize verdiğiniz sözü tutmamanız nedeniyle, hiç bir Genelkurmay Başkanı'na karşı yapılmamış olan, derin eleştirilere maruz kaldınız.
Bu kadar çok eleştiri ve istifa isteklerinin sizi üzmemiş olması düşünülemez.
El-hak bu üzüntünüz onur taşıyan bir duruşa dönmemiştir. Gölcük'te sizin sahip çıkmadığınız  subay eşleri ve aileleri, eş ve yakınlarının apoletlerini kendileri söküp
Atatürk Anıtı'na bıraktıklarını umarım biliyorsunuzdur. Bu eylem kişinin kendi yüreğini sökmekle eştir.
Sayın Başkan,
Ben halktan ve yaşı sizden de büyük olan bir yurttaşım. Size daha önce de göndermiş olduğum bir mektupta, gerekçeleriyle istifa etmenizi dilemiştim. Kendi silah arkadaşlarınıza vermiş olduğunuz söz ; "Bu işi çözemezsem ben de diğerleri gibi yapar ve giderim" deyişinizin de ardında durmadığınızdan, halktan da gelen eleştiri mektuplarına kendinizi kapatmış olmanız doğaldır... Haksızlıklara sessiz kalanların, haksızlık yapanlardan bir farkı var mıdır?
Güneydoğu'da emrinizle TSK alan boşaltmıştır. Asker emrinizle kışlada kalarak çaresizliğin derin acısını yaşamaktadır. Boşaltılan alan PKK ve BDP tarafından doldurulmuştur. Kürdistan sizin kol nizamında bulunduğunuz başbakan Erdoğan tarafından kurulmaktadır. Başbakan Devlet adına Kürdistan demiştir ! Haddini bilmeyen militan bir belediye başkanı, Türk düşmanı Barzani'yi "Türk Kürdistan'ına hoşgeldiniz" diye karşılamıştır.
Sorudur ; Kürdistan neresidir ? Yüce divanlık ağır suçlar işlenmekte, Türkiye hızla bölünmektedir.
Sayın komutan siz neredesiniz ?
Yakın bir geçmişte gazeteci bir arkadaşım şöyle dedi ; "Eşinin başı türbanlı ve kendisi de görevdeyken ihram giyerek hacı olacak Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının göreve geleceği günler yakındır".
Sayın başkan , Dini inancınıza saygım sonsuzdur . Ama sizden önce de inançlı olan hiç bir Genelkurmay Başkanı, siyasetçilerle namaza durmamış, iftar daveti vermemiştir.
İşgal ettiğiniz makamın gereği bu tür davranışlardan uzak olmanızı gerektirir.
Ayrıca ibadetin gizliliği gereği de budur. Hatırlarsınız Türkiye'nin siyasi hayatına, karşı devrimci din köklü partileri sokan Necmettin Erbakan da ilk yurtdışı ziyaretlerini yüzünü doğuya dönerek İran, Pakistan, Malezya, Singapur ve Endonezya’yı kapsayan  uzakdoğu gezisi ile başladı. Daha sonra da Mısır ve Libya .
Türkiye'de karşı devrimi başlatan bu siyasi yapının uzantısı bugün iktidardır.
Siz de Suudi Arabistan'a 20 yıl sonra  resmi ziyaret için giden  ilk genelkurmay başkanı oldunuz !
Sayın Başkan sizi göreve atayan iktidardan ,size bir gönderme vardır . 19 Kasım 2013 tarihinde Aydınlık gazetesinde Mustafa Mutlu "Yine cami ve kışla meselesi!" başlıklı yazısında şöyle yazdı ; AKP Kilis Belediye Başkan Aday Adayı Yasin Topaloğlu,  Gaziantep’te uydu üzerinden ulusal yayın yapan Bahar TV‘de bir programa katılmış ve bakın makamınız üzerine neler söylemiş: “Çok yakın bir gelecekte Türk Genelkurmay Başkanı, Ankara’da, Hacı Bayram Camii’nde, sabah namazında, sair kuvvet komutanlarından tekmil alacak… Çünkü bu coğrafya da sadece İslam’ın hizmetkarı olursanız var olursunuz. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra en muktedir Türk yönetici Recep Tayyip Erdoğan’dır…

Yasin Topaloğlu inanırlılığını artırmak için de, “Beş yıl önce bu ülkede biri çıkıp da, ‘Kamuda türban serbest olacak’ deseydi ona da inanmazdınız. Ama ben söylüyorum: Yakında Genelkurmay Başkanı camide tekmil alacak” demiş! Demek ki neymiş?
Hacı Bayram Camii, yakın bir gelecekte Genelkurmay karargahı olacakmış…İslam’ın hizmetkarı olmayanlar da bu ülkede var olamayacakmış!
Sayın Başkan ,
AKP iktidarı sizin ve Kuvvet Komutanlarının şahsında sizlerin görev yerinizi ve tekmil alacağınız karargahı belirlemiştir. Camiler kışlanız , kubbeler miğferiniz, minareler süngünüz mü olacaktır?
Halkın sizden beklediği göz bebeğimiz olan TSK'nın görevde olan kumanda kademesinin KURMAYCA durum değerlendirmesiyle gereken açıklamaları yaparak, sizin görevi teslim aldığınız komuta kademesinin onurlu davranışını tekrarlayarak, onurla istifa etmenizdir… 
Naci Kaptan'a teşekkürler...


Nilüfer Çırağan'a teşekkürler...


Topaç, fırıldak ve fırdöndü… 

Çocuktuk...
Canlı ve cansız varlıkların daha pek ayırtına varamamıştık. Canlılar ve insanlar. İnsanlar ve diğerleri. Ağaçlar, kuşlar, kediler ve çok zor edindiğimiz oyuncaklar. Telden yapılmış araba, kağıttan yapılmış uçak ve çok nadir alabildiğimiz topaç, fırıldak, fırdöndü. Topaç çocukluk yıllarımızın en kıymetli oyuncağıydı. Üstü çizgili renkli olanları pek kıymetliydi. İpi düzgün dolayıp biraz içe ve de aşağı doğru savurduğumuzda vınnn sesiyle birlikte dönmeğe başlardı. Dönüş hızı tespit edilemeyecek kadar hızlıydı, döndükçe de dönesi gelirdi. Topaç sahibi olmak önemli bir şeydi. Topaç almak ise günün parasıyla yirmibeş kuruş. O yokluk yıllarında bu parayı bulan bastırır parayı alırdı topacı. Dönen döndükçe, döndürende döneni seyreder mutlu olurdu… Sonra sallana sallana durur, bir başka dönme eylemi başlayıncaya kadar kafası önde mahzun ve sessiz beklerdi. O halini görünce insanın içi acırdı, az önceki fırdır fırdır dönen nesne o değildi sanki.
Çocukluğumuzun dikkat çeken oyuncaklarının en büyük özelliği dönmeleriydi. Topaçların dışında fırıldaklar ve fırdöndülerin renkli ve hız gerektiren eylemleri hep seyre değer bulunmuştur. Bunlarında sonu topaçların eylem sonrasına dönüşmüştür. Ya başka bir rüzgarın tesiriyle ya da sahibinin hışmıyla yırtılıp bir köşeye atılmışlardır hep. 
Büyüdük sonra. Çocukluk anılarımızdan akla kalanları arada bir çocuklara anlattık. Ve bir gün onlarla birlikte gerçek yaşama döndük. Çocuklarımızın oyuncakları elektronik zenginliğe dönüşmüştü. Tabletler, uzaktan kumandalı araçlar, elektrikli bisikletler ve daha niceleri... Yana döne bizim topaçları, fırıldakları, fırdöndüleri aradık ve gördük ki onlar da şekil değiştirmişler artık. Ekonomik ve siyasi alanda kim güçlüyse insana benzer yaratıklar haline dönüşerek onların yanında yerlerini almışlar. Çıkarları nerdeyse orda bulmuşlar kendilerini. Bürokrasinin, siyasetin ve rantiyenin şamar oğlanları olmuşlar. Kendisine ve yakınlarına sağlanacak her türlü yardım, para, mevki ve iş için dönüp duruyorlar. Kim ne zaman güçlüyse.
Güç yitirene arkasını dönüp diğerlerine koşuyorlar ve hala dönüyorlar. Ve anladığım kadarıyla Dünya döndükçe bunlarda dönecek.
Adları değişmiş sadece. 
Çağa uymuşlar, fırıldak yerine vantilatör olmuşlar... 
Attila CANBAZ’a teşekkürler…


Ümit Yaşar Işıkhan'a teşekkürler...


Deniz Toprak'a teşekkürler...








Dostluk Şenliği…

“Komşu Şenliği / Dostluk Şenliği Göçmenden Komşu Edin... 
Hansa Şehir Lübeck` de Birlikte Barışçıl Bir Yaşam İçin Eşit Hak ve Saygı Uyumu Kolaylaştırır“
Tarih: 30 Kasım 2013 Cumartesi günü  saat  18.00  de
Yer: Moisling Gençlik Merkezi / Haus der Mitte Moislinger Berg 2, 23560 Lübeck
(Moisling)
TÜRGEM´ in 23´ üncü Geleneksel Dostluk Şenliği´ne sizi, sevgili aile bireylerinizi ve komşularınızı  yürekten davet ediyoruz.
Müzik, Şarkı-Türkü, Zeybek Dansı, Modern ve Yabancı Ülke Dansları, Şiir, Fıkra, Oyun-Dans ve Bol Bol Eğlence, Türk Mutfağından Leziz Yiyecek ve İçecekler ve de her çocuğumuza sürpriz bir hediye.
Giriş  Ücretsizdir
Şenliğimiz Gemeinnützige Sparkassenstiftung zu Lübeck, Possehl-Stiftung, Die Gemeinnützige ve ver.di Sendikası Kuzey Bölgesi  tarafından desteklenmektedir.
Hinter der Burg 3-11, 23552 Lübeck, (Postfach 1995, 23507 Lübeck) Faks: 0451/ 5 73 80, 
E-Mail: turgem@yahoo.de  
Daha fazla bilgi için: Remzi Uysal, Mobil: 0175- 52 03 127


Panel...

İZMİR Ekonomi Üniversitesi Medya Kulübü ve Hukuk Kulübü’nün ortaklaşa düzenleyeceği “Medya Hukuku” paneli 5 Aralık 2013 perşembe günü İEÜ konferans Salonunda gerçekleşecek. 
Medya Hukuku, İnternet yayıncılığı, hak ve insan odaklı habercilik, iletişim ve ifade özgürlüğü gibi konuların konuşulacağı panele Avukat Fikret İlkiz, İEÜ Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu, Bianet Proje Danışmanı ve IPS İletişim Vakfı Başkanı Nadire Mater ve gazeteci Nedim Şener katılacak.    
Bilgi için: http://www.medyakulubu.com




AYRINTILI BİLGİ :
http://izmir.imo.org.tr/resimler/dosya_
ekler/681a7ecde26b898_ek.pdf?tipi=1&turu=X&sube=16














* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzereAmerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek,Cezayir, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Portekiz, Rusya, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Ukrayna, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…


Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...




altay@vecdialtay.net






BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder