Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Eylül 2013 Pazartesi

Kocaoğlu, Başvurmayacak...

35’LİK – Vecdi ALTAY


Başvurmayacak…

VE, o gün geldi…
Bugün, CHP’de Belediye Başkanlığı’na ve Meclis Üyeliği’ne aday adayı olmak isteyenlerin dosyalarını teslim etmelerinin son günü…
Ancak görünen o ki, mevcut Belediye Başkanları’nın tamamı, yeni dönem için başvuruda bulundu, bulunacak.
Gelen duyumlara göre, belediye başkanlarından bazılarının gönlünden Büyükşehir de geçiyor.
Hatta, yine bazılarının tercihini yapıp, gönlünden geçeni genel merkeze giderek özel olarak ilettiği de gelen bilgiler arasında. Yani “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmayayım diyenler var…
Bunun yanında, bir parti üyesi ve sadece delege oyuyla seçilerek parti yöneticisi olup, aday adaylığı için görevlerinden istifa edenlerle, halen görevde olan ve binlerce vatandaşın oyuyla seçilen belediye başkanlarının aynı kategoride değerlendirilmesinin, doğru bir uygulama olmadığını düşünüyorum.
Sonuçta başkanlar da kamu görevlisi ve halen kamu görevi yapıyorlar…
Kamu görevlilerinin başvuru için istifa etme tarihi ne zamansa, onların da bu süreye dahil edilmesi gerekirdi.
CHP’nin bunu dikkate alacağını umuyorum ve son durumu bildiriyorum: 
Aziz Kocaoğlu, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday adayı olmak için, bugün başvuruda bulunmayacak…

Günün sözü:
Yurtta sulh, cihanda sulh… Mustafa Kemal Atatürk

Barış günü…

DÜN, Dünya Barış Günü’ydü…
Ve ABD, Barış Günü’nde yine savaştan bahsetmeye başladı…
Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen görülüyor ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” isteği, günümüzde bile hala ve daha da önem kazanıyor. Sevginin, barışın, dostluğun, hoşgörünün egemen olduğu, savaşın, kavganın, öfkenin, katliamların, soykırımların olmadığı bir dünya dileği ile, “Yaşasın dünya halklarının kardeşliği” diyoruz ve Dünya Barış Günü’nüzü kutluyoruz…
Bu arada, savaşılan dünyadan, gazetemizi ve köşemizi, yanmaktan son anda kurtardığımızı belirtiyoruz ve “Yurtta Barışı” sağlayamayanlara, beceremeyenlere, toplumu bölenlere, kan dökmekten utanmayanlara, kan üzerinden siyasi ve ekonomik rant sağlayanlara, belki anlarlar diye 20 ayrı dilden “Yaşasın Barış” diye haykırıyoruz…

Ve geldiler…

8 AĞUSTOS tarihli, “Tehlike kapıda…” başlıklı yazımızda, İzmir’e yerleştirilecek olan Suriyeli mülteciler konusunda uyarıda bulunmuş ve İzmir Valisi’nden açıklama beklediğimizi yazmıştık ama, Valilikten hala ses seda yok…
O mültecilerin bir bölümü, artık kapıda değil. İçeri girdiler ve İzmir’e yerleştiler…
Hem de nerede yatıp kalkıyorlar biliyor musunuz? İzmir Valiliği’nin tam karşısındaki parklarda…
Bu insanların Suriye’den İzmir’e, destek almadan gelmeleri mümkün değildir.
Tehlike kapıda derken, gelenlerin İzmir’i, Hatay’a ve Reyhanlı’ya benzeteceklerine dikkat çekmiştik.
Şimdi sokaklarda cirit atacaklar, yemek yiyip, alışveriş yapacaklar ve “Hesabı Tayyip ödeyecek..” diyecekler.
Hatta bunlara, seçimlerde oy kullanmalarının önünü de açacaklardır.
Bu, masum ve iyi niyetli bir yaklaşım değildir. İzmir sokaklarında El Kaide militanları, ajanları kol gezecektir…
“Ne yapayım kardeşim gelmişler. İnsanların seyahat özgürlüğü var” diyemezsiniz.
Eğer diyorsanız, ”O zaman Silivri’ye gitmek isteyenlerin seyahat özgürlüğünü neden kısıtladınız?” diye sormazlar mı adama…
Kısacası İzmir’i, esnafı, tehlikeli ve karanlık günler bekliyor.
Aman dikkat…


E-posta Gelenler…

* MESLEKTAŞIMIZ ve okurumuz Hüsnü Okumuş, gönderdiği mesajda, önemli bir konuya değiniyor. Aynen yayınlıyorum ve ilgilileri göreve, ciddiyete davet ediyorum:
“ Kentler büyüdükçe, sorunları da artık çözülemez noktalara doğru hızla ilerliyor. Ulaşımdan temizliğe, sağlıktan yapılaşmaya, kentsel altyapı hizmetleri, plansız nüfus çoğalmasının tutsağı oluyor. Kültürel altyapıyı düşünmekse, lüks sayılıyor. İzmir’in diğer bölgelerinde olduğu gibi Karşıyaka’da bayramların çoğumuz için kabusa dönüştüğüne ilginizi çekmek istiyorum: Önümüzde Kurban Bayramı var. Bayram öncesi yaşananları geçen yıllardan örneklemeyle bir kez daha anımsamakta yarar var. Arife günleri mezarlıklar ziyaret edilir. Buralara giden yollarda yoğunluk yaşanır. O yolun üstüne bir de kurbanlık hayvan pazarı kurulduysa, buralara uğrayanlar cehenneme düşmüşe döner. Doğançay yolu, aynen böyledir. Geçen yıl yakınlarımızı ziyaret için gittiğimizde, mezarlığa ne girilebiliyor, ne de çıkılabiliyordu. 3-4 Kilometrelik yolda binlerce araç yerinden kımıldayamadan geçen 3-4 saatte depolarca akaryakıt tüketiyordu. Böyle durumda aklınıza ne gelir? Doğal olarak, bir sağlık sorunu yaşayan olursa, kalp krizi, astım atağı gibi ciddi sıkıntılar geçiren varsa, ya da yangın, patlama, çatlama gibi ilk yardım gerektiren sorunlar meydana gelirse, nasıl kurtulunur? Bu, kısacık yolda yaşananlar... Bir de Karşıyaka’nın tüm mahallelerinden bu yola ulaşım var. Mahalle aralarından, daracık sokaklardan döne döne gidilen Doğançay’dan, aynı yerlerden geçerek geliniyor. Günde 5-10 kez cenaze konvoylarının gidiş dönüşünü gözünüzde canlandırır mısınız? Bu sıkıntıyı yaşayanların canı acırken, ilgililer, sorumlular neden çözüm üretmez? Örneğin, anılan yerin hemen üstünden geçen otoyola bir giriş, çıkış vermek çok mu zordur?”

* OKURUMUZ Ruhi Örmeci de gönderdiği mesajda şöyle diyor:
“Yazdıklarınız için elinize sağlık. Gelelim İzmir'e: Metro, Ahmet Piriştina öldükten sonra ne kadar ilerledi  ve ( bence bir milim mesafe katetmedi) bu konuda Aziz beye başarılı demeye diliniz varıyor mu?... Karşıyaka’da yeşil alan olması gereken lunapark, müteahhitlere peşkeş çekildi…. Deli diye nitelendirdiğimiz Yüksel Çakmur'un dışında İzmir’i yeşillendiren olmadı (iyi ki sahil yolu yapıldı)… Bostanlı’da camii karşısındaki oturulması mümkün olmayan binalar görmezlikten gelindi ve insanlar oturmaya devam etti. Acaba bir deprem olsaydı, önce insan diyen belediye ve başkanı ne yapacaktı?... Karşıyaka yolları içler acısı vaziyette. Buna karşılık bazı yollar yeni zengin yaratmak için tekrar tekrar yapılıyor, buna ne demeli?... Dünyanın en ucube konser salonu Karşıyaka'ya yapıldı, kimse bir şey demedi….
Gel de bu şartlar altında, yerel seçimlere şu kadar gün kaldı diye yazın. Belki yapılmaması daha hayırlı.
Ne dersiniz?”

POLİ-FIKRA…
BİR gün, Alman, Fransız ve Türk Başbakanları bir araya gelir.
Sohbet sırasında Alman Başbakan şöyle der:
- Bizde açlık sınırı 5 bin dolar. Biz 10 bin dolar veriyoruz kalanı ne yaptıklarını bilmiyoruz…
Fransız Başbakan da:
- Bizde açlık sınırı 7 bin dolar. Biz de 10 bin veriyoruz. Kalanı ne yapıyorlar bilmiyoruz der...
Sıra Türk Başbakanına gelir ve şöyle der:
- Bizde açlık sınırı 3 bin TL. Biz  877 TL veriyoruz. Kalanı nereden bulduklarını bilmiyoruz…


Diyorum ki…

* AKP'li vekiller İzmir’de, 30 Ağustos törenlerine katılmamışlar. Normaldir. Demek ki onlar, fiziken de fikren de hala, Malazgirt’te kalmışlar… Yetişemediler, yetişemiyorlar…

* FUAR açılışında, CHP’li ve AKP’liler karşılıklı sloganlar atmış ve olaylar çıkmış… Hem de yabancı konukların önünde… Ne diyelim, slogan atanlara da, kavga çıkaranlara da, böylesi bir organizasyondan bile siyasi rant sağlamak isteyenlere de yazıklar olsun...

* EXPO’da ne oluyor, ne bitiyor, ne yapılıyor, nerelerdeyiz? Var mı bir bilen veya açıklama yapacak biri?

* Bergama’da, 30 Ağustos törenlerinde, protokolde bulunan “Cumhuriyet Savcısı”, Türk Bayrağı’nın geçişi sırasında ayağa kalkmamış.  Milletvekili Birgül Ayman Güler soruyor: “Ülkesinin bayrağına saygısı olmayan bu kişi nasıl cumhuriyet savcılığı görevi yapabilir?” Ne yazık ki yapıyorlar sayın Güler… Ağabeylerinin izinde yürüyorlar…




altay@vecdialtay.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder