Günün sözü:
Akıllı insanlara gülmek, delilerin ayrıcalığıdır… Jean
de La Bruyere
Beceremiyorsunuz…
İZMİR Valisi geçtiğimiz hafta, aynı
zamanda EXPO Yönlendirme Kurulu ve Yürütme Komitesi Başkanı sıfatıyla basına
bir yemek davetiyesi göndermiş.
Jöleli gazeteci olmadığımız için, bu
davetiyeden bize gelmedi ama, EXPO basın sorumlusunu tarafından mail ortamında gönderilen davetiyeyi gördüm ve arşivime koydum…
Sanırım
yemek, Dünya Sağlık Örgütü 63. Avrupa Bölge Komitesi Toplantısı’na katılan ülke
temsilcileri için düzenlenmiş ve
bu arada, “bazı basını da çağıralım” demişler
galiba…
Hangi basının çağırıldığını az çok biliyoruz ancak, davetiyenin, ciddiyetten uzak, özensiz bir biçimde
düzenlendiği apaçık ortada.
Öyle
ki, üzerinde bir temsilcinin adının
yazılı olduğu davetiye, başka gazetelere de aynen gönderilmiş…
Defalarca
yazdım ve bir kez daha yazıyorum: Ne
yazık ki EXPO, bir kurum kimliğinden, ciddiyetinden ve saygınlığından uzaktır. Beceriksizlik, paçalardan akıyor artık… Tel tel dökülüyor ve Vali Bey de
buna ne yazık ki müdahale etmiyor.
Aslında,
belki de pek de yadırgamamak
gerekiyor…
Ne
yapalım, malzeme bu…
EXPO’nun başı olan Vali beyin, İzmir’e geldiğinden beri basın konusunda gösterdiği özensizlik, belli ki EXPO basın biriminde de görülüyor…
Siz,
polisten özel kalem ve yine polisten
Basın Halkla İlişkiler Müdürü
yaparsanız, adınızın yazılı olduğu davetiyede LCV yenine LVC yazıldığını
da göremezseniz…
Çok şükür ki, davetiyeyi yazan
arkadaş, LCV yerine WC yazmamış…
Karşıyaka seçimleri…
KİM ne derse desin İzmir’de, bırakın adaylığı ve seçimleri, aday adaylık sürecinin en tartışmalı ve en kritik geçeceği ilçe
Karşıyaka’dır.
Resmi
olarak 7 aday adayı var ama, bir de resmi olmayan, ön seçimi savunduğu halde son anda atanmayı bekleyen bir kişi daha var: İl Başkanı Ali Engin…
Gerçek olan şu ki; CHP’de
adayın açıklanmasına yaklaşık dört ay
kalmasına rağmen, aday adaylık sürecinin iki kişi arasında geçeceği şimdiden
belli oldu.
Biri,
on yıldır Belediye Başkanı olan Cevat Durak, diğeri ise, aynı öteki
aday adayları gibi, kısıtlı bütçesi
ile yola çıkan ve Belediye Başkanlığı görevinden 19 yıl önce ayrılan Cihan
Türsen …
Bu
karşılaşma yeni değil. Günümüzden 25 yıl önce de, her ikisi birbirine parti içinde rakipti ama, yapılan ön
seçimde ipi göğüsleyen Türsen olmuştu.
Önceki
hafta sonu, Cihan Türsen ’in
halkla açık toplantısı vardı Karşıyaka
Öğretmen Evi’nde… Salon düzeni
ve organizasyon, CHP’de pek görülmeyen disiplinli ve titiz bir çalışmaydı.
Yoldan geçenler, kalabalığı ve coşkuyu görünce, Genel
Başkan geldi zannettiler. Çünkü Türsen, Genel Başkanı’nın “sokaklara
çıkın, projeler üretin” talimatına uymuştu.
Altı aydır sürdürdüğü aday adaylığı çalışmaları süresince verdiği siyasi ve toplumsal uzlaşma mesajlarıyla, 19 yıllık ayrılığı çok kısa sürede avantaja çevirmişti…
Türsen,
düzgün Türkçesi ve heyecanlı tavrıyla projelerini tek tek görüntüleriyle birlikte anlatırken, onu dinleyen çoğu Karşıyakalı, partili, kadın ve gençler, bir yandan da dağıtılan, Karşıyaka Kent Yönetiminde Rönesans
adlı kitabı takip ediyordu.
Artık İzmir’de ve özellikle Karşıyaka’da, öyle 3-4 sayfalık broşürlerle, klasik
söylemlerle politika yapılamayacağı ortaya çıktı…
Geçtiğimiz
günlerde, Milliyet Gazetesi’nden Muhittin
Akbel ’in de yazdığı gibi, Türsen’in aday adaylık sürecinde yaptığı bu çalışmaları, üretilen projeleri Genel Merkez’in de dikkate
alacağını ve farklı bir gözle
değerlendireceğini umuyorum.
Kısacası
Karşıyaka’da, aday adayı da, aday olmak da
zordur.
Çünkü, Cihan
Türsen ’in ifadesiyle,
“Karşıyaka başka bir dünyadır” ve “Karşıyaka
yaman insanların dünyasıdır…”
Kızılderili gözüyle…
DÜNYANIN en
acı çeken ve hep aldatılan halkı, Kızılderililerdir.
Liderlerinden Geronimo’nun, ABD emperyalizminin zulmüne uğrayan halkını ve yaşadıkları toprakları korumak uğruna
verdiği mücadeleler, tarihin
sayfalarında yazılıdır.
Kızılderililerin, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına verdikleri adlar çok anlamlıdır.
Birçoğu, adı
verilen kişiyle özdeşleşmiştir.
Düşündüm de, bir Kızılderili acaba bizim yöneticilere nasıl adlar verirdi?
Oldukça uzun bir araştırma yaptım.
İşte, Kızılderili
sözlerinden İzmir’in metropol sınırları
içinde kalan 22 Belediye Başkanı’nın adları:
Sıtkı Kürüm: Uyuyan
savaşçı,
Ercan Tatı: Zıplayan
balık,
Kamil Okyay Sındır: Fırtına
savaşçı,
Hasan Karabağ: Yay
koparan,
Cevat Durak: Dertli
çekirge,
Metin Solak: Saçsız
şef,
Halil İbrahim Şenol: Korkusuz
şef,
Mehmet Ali Çalkaya: Oktan
hızlı,
Abdül Batur: Bilge
adam,
Mustafa İnce: Sevgi
yüklü,
Tahir Şahin: Hızlı
şahin,
İsmail Uygur: Kalbi
kırık,
Rıdvan Karakayalı: Meydan
okuyan,
Ergun Özgün: Kanadı
kırık kartal,
Turgut Oğuz: Yaşlı
kurt,
Selçuk Karaosmanoğlu: Gönlü
kırık,
Mehmet Kertiş: Toprakla
yoğrulan adam,
Vefa Ülgür: Koşan
boğa,
Gökhan Demirağ: Küçük
kurt,
Tunç Soyer: Koşan
kaplumbağa…
Bravo çocuklar…
HAFTALARDIR erteledim yazmayı. Ama artık yeter…
İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi ve Fen
Lisesi öğrencileri, kültürel gezi
kapsamında Almanya’ya gitmişler ve Berlin’de de çok anlamlı bir şey
yapmışlar...
Ne mi yapmışlar?
Yüzyıllar önde Bergama’dan
Almanya’ya parça parça kaçırılan ve kaçırılmasına izin de verilen Zeus Sunağı’nın da içinde bulunduğu Pergamon
Müzesi’nin önünde bu yaşananları protesto
etmişler.
Okul müdürleri Ali
Atakan ve İhsan İnekçi şöyle
diyor:
"Ülkemizden yurt dışına kaçırılan
kültür değerlerimiz hakkında öğrencilerimizi bilinçlendirmek ve kamuoyunun
dikkatini çekmek istedik. Halikarnas Balıkçısı ile başlayan bu duyarlılık
sürecinin devam etmesi için çaba gösteriyoruz…"
Bu çocukları ayakta alkışlamak gerekir. Kentli olma ve yaşadığı kentin değerlerine
sahip çıkma diye buna denir. Bravo
size…
Gülmelik
DURSUN, iş için müracaatta bulunmuş. İşe alınması için bazı evraklarla birlikte 8 adet de vesikalık fotoğraf istemişler.
Ancak Dursun vesikalık fotoğrafın ne olduğunu bilmiyormuş.
Hemen akıl hocası Temel’in yanına koşmuş. Durumu anlatmış. Temel:
- Pilduğum gadarıyla vesikaluk fotoğraf, pelden yukari çekilen fotoğraftır da... Sen şuraya çukur kaz içine gir. Pende fotoğraf makinesi getireyum. Fotoğrafını çeker veruruz demiş.
Dursun başlamış çukur kazmaya. Temel de, fotoğraf makinesi getirmeye gitmiş.
Temel, bir süre sonra geri dönmüş ve bir de ne görsün? Dursun 8 tane çukur kazmış… Temel:
- Ula Dursun, niye 8 çukur kazdın daaa? Diye sormuş. Dursun da:
- 8 vesikaluk lazım ya, onun için… demiş. Temel sinirlenmiş ve vermiş cevabını:
- Ula salak, pen zaten 8 tane fotoğraf makinesu getirdiydum daa…
Tanıdınız mı? (Devamı, yazının sonunda...)
Tanıdınız mı? (Devamı, yazının sonunda...)
Ajanda
1) İzmir’in
Paris’teki EXPO sunumuna 62 gün kaldı…
2) 30
Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlere 186 gün kaldı…
3) AKP’de,
aday adaylığı için başvuru süresi 29 gün sonra başlıyor…
4) Sanatçı
Zeki Müren’in aramızdan ayrılışının 17. Yılı…
5) Kurtuluş
Savaşı kahramanlarından Yörük Ali Efe’nin, aramızdan ayrılışının 62. Yılı
Diyorum ki…
* BAŞBAKAN’a, en hassas
sesleri bile duymaya yarayan
steteskop armağan edilmiş… Umarız Başbakan
bundan sonra, işçilerin, memurların,
öğrencilerin, gençlerin, köylünün, esnafın, kısacası “halkın” sesini daha iyi duyar…
* CHP İl Başkanı Ali Engin, Ankara’ya gidip, Genel
Başkan’a “Aziz beye muhtaç değilsiniz”
diyen ve bazılarının vekalet verdiği
İlçe Başkanları’na çok sinirlenmiş ve “Bir ilçe yönetiminin işi belediye başkanı ya da belediyenin
çalışmaları değildir. Seçime gidiyoruz. İlçede kaç sandık var. Görevliler
kimler, nasıl çalışacaksınız? Bunlara bakacaksınız. Bu tür konular parti
yönetimlerinin işi değildir” demiş… Doğru mu? Evet doğru. İlçe başkanları,
aynı zamanda belediye meclisi parti grup
başkanı olursa, işler de böyle karışır. Buna, birileri durumdan fena halde vazife çıkarmış ve haddini aşmış denir…
* BU aralar Ankara’ya
giden olursa haberim olsun… Ben de, “bu iktidarı istemiyorum” diye vekalet vereceğim de…
* YENİ demokratikleşme
paketi,
bu hafta açıklanacakmış… Bu paketlerle, ülkede demokrasinin olmadığı kanıtlanmış
olmuyor mu? Ayrıca, benim bu paketlerden demokrasi, adalet, insan hakları adına hiç
umudum yok… Çünkü, paketin adı üstünde:
Demokratikleşme…
* BAŞBAKAN demiş ki: “benin halkım nohuta, pirince, kömüre oyunu
satmayacak kadar şereflidir…” Doğru ama, asıl şereflilik, onları dağıtırken AKP’ye oy istememek ve vatandaşı
muhtaç duruma düşürmeyecek düzeni sağlamak değil midir?
* BU ülkede hala namuslu,
erdemli, ahlaklı, değerlere inançlı ve saygılı insanların varlığını görmek ve hissetmek, insanı mutlu kılıyor…
Ve bu insanların sayısı hiç de az değil… En azından, bu satıları okuyanlar böyle değil mi?
* BU yıl 9.su düzenlenecek olan Mahzar
Zorlu Halı Saha Futbol Turnuvası, ekim ayında başlıyor. Turnuvanın kuraları,
Perşembe günü Altay Sosyal Dayanışma
Derneği’nde çekilecek. Turnuvaya katılmak isteyen firmalara, masterlere, kuruluşlara ve şirketlere buradan duyurulur…
* YAPILAN araştırmalara göre Salyangozlar, üç yıl süreyle uyuyabiliyormuş… Sanki marifet… Türk halkı on yıldır uyuyor, uyutuluyor…
* HAYATTA en çok
kızdığım şey şu: Birisinden bir
konuda bilgi istiyorsunuz. Diyor ki: “Tamam ama şimdi olmaz. Daha sonra bana
hatırlat…” Ben de onlara diyorum ki,
“Benim senden ne istediğimi, eğer sen bana hatırlatırsan, ben de sana senden ne
istediğimi sana hatırlatmış olurum…” Nasıl yanıt ama…
* BABA… Varsın kalmasın babadan villa, olmasın para ya da araba. Üzülme baba, takma kafana.
Alın terinle ekmek kazandın ya, O yeter bana…
* TENCERE tava çalanlar yerine, Devletin kasasından çalanları
ihbar etsek olmaz mı?
TANIDINIZ MI?
1) Feyzi Hepşenkal
(Gazeteci)
2) Işık
Teoman (Konak Belediyesi Basın
Danışmanı-Gazeteci)
3) Nebil
Özgentürk ( TV Programcısı, Gazeteci-Yazar)
Eyvallah Vecdi...
YanıtlaSil