Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Ocak 2014 Perşembe

Uğur Mumcu...













HER kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararlı olur belki, ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar. Halk, din sömürüsünü affetmiyor. Bu son derece önemli bir sonuç, olgu ve gerçektir...
Uğur Mumcu





Yaşasaydın, günümüzde hangisini yazacağına, inan karar veremezdin...



Uğur Mumcu...
Yarın, 24 Ocak...
Yani, Uğur Mumcu'nun aramızdan ayrılışının 21. yılı...
Yani, bizim için acı ve hüzün,
Katledenler için utanç günü...
Evet, 24 Ocak 1993 yılı...
Bir Pazar günü aldılar bizden onu…
Bombaladılar, parçaladılar onu;
Din adına, rejim adına, hak adına akıllarınca…
Kendisi ile ilk kez, 1987 yılında bir araya geldim Dikili’de…
Dönemin Belediye Başkanı Osman Özgüven’in her yıl düzenlediği Kültür ve Sanat Festivali’nin 2.sine; Oktay Akbal, Jülide Gülizar, Teoman Erel, İlhan Selçuk, Sadun Eren, Duygu Asena, Işıl Özgentürk, Yalçın Pekşen, Bekir Yıldız, Reha İsvan, Deniz Türkali, Şükran Ketenci, Hikmet Çetinkaya, Gencay Şaylan, Ali Sirmen, M.Cevdet Anday, Refik Durbaş, Asım Bezirci, Edip Akbayram, Sadık Gürbüz, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü, Halit Çelenk, Erbil Tuşalp, Vedat Dalokay, Yeni Türkü, Muzaffer İlhan Erdost, Ahmet Telli ve Yavuz Top gibi isimlerin yanında, Uğur Mumcu da katılmıştı.
Değerli meslektaşım, ağabeyim Uğur Mumcu’yu aramızdan ayrılışının 21. yılında bir kez daha anarken, onunla, ölümünden 6 yıl önce, o dönemlerde yayınladığımız Temmuz Dergisi için gerçekleştirdiğim, sanat ve politika konulu bu söyleşiyi, yıllar sonra bir kez daha sizlere sunuyorum.
Dikkatle okuduğunuzda göreceksiniz ki, Turgut  Özal’ın başbakan olduğu dönemde söyledikleri, günümüzde bile hala geçerli.
İşte o söyleşi:
- Sayın Mumcu, sanatta politikayı, politikada sanatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mumcu: Uygarlık, modern sınıfların eseridir. Sosyolojik açıdan modern sınıf diye burjuvazi ve proleterya diyoruz. Bunun dışında bir de sosyolojik olarak lümpenleşme denilen bir olgu vardır. Tabii ki insanlık bütün sanat ürünlerinin mirasçısıdır. Bu bakımdan sosyalist külür, burjuva kültürü iç içedir. Ve beş milyardan her biri bu kültür mirasının varisidir.
Politika, tabii ki, özellikle Türkiye’de alaturka özelliklerle gelişiyor. Ve Türkiye’de siyaset, bu modern sınıfların tekelinde değil. Sosyolojik olarak lümpenleşme olgusunun tekelinde politika…
Dolayısıyla görsel sanatlar başta olmak üzere, sanatın her türünde yabancı bir politika anlayışı var. Bu da Türk demokrasisinin modern sınıflar tarafından oluşturulmadığının bir sonucudur. Bu nedenle Türkiye’de sanat ve politika birbirine yabancı birer kavram gibi geliyor.
Türkiye’de bir de sosyaldemokrat akım vardır. Modernleşmeyi, çağdaşlaşmayı yakalamayı amaçlayan tam özdeşleşmemiş ama onu yakalamaya uğraşan bir akım…
Türkiye’de sosyalist ve burjuva kültürlerinin mirasçısı olmaya en çok, bu sosyaldemokrat akım denk düşüyor. Tabii Türkiye’de de vandalizm varken, şiir sanatında örneğin Nazım Hikmet’in şiirini söyleyemez sağ partililer. Abidin Dino’nun resimlerini sergileyemezler. Türkiye’de sağcı partilerin sanat anlayışları zaten yoktur. Ne özgürlük ne sanat…
Tamamen yalın kat, yüzeysel ve seçim yatırımlarına yönelik laflardan başka hiçbir olayı kavrayamazlar..
- Kesinkes sanatçı sanatı, politikacı politikası ile uğraşsın ayrımı yapılmalı mı sizce?
Mumcu: Olur mu öyle şey. Olmaz kesinlikle. Bunu hiçbir zaman kabul etmiyorum. Birbiri ile nasıl ayrım yapılabilir ki?
- Mevcut iktidarın kültür politikası hakkında neler söylersiniz?
Mumcu: Bu iktidarın kültür politikasını anlayabilmek için, sayın başbakanın 6x9’luk fotoğrafına bakmak yeterli bence…
- Teşekkürler sayın Mumcu
* * *
Şimdi sizleri, Uğur Mumcu’nun 25 Ağustos 1975 yılında yazdığı Sesleniş başlıklı yazısı ile baş başa bırakıyorum ve ‘ Unutmadık ki seni ‘ diyorum...
" Dağ gibi kara yağız birer delikanlıydık.
Babamız sırtında yük taşıyarak getirdi aşımızı ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık...
Vurulduk ey halkım, unutma bizi.
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
Yazlık kışlık katlarımız arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep,
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Fidan gibi genç kızlardık, hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden.
Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında,
işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
Direndik küçücük yüreğimizle,
Direndik genç kızlık gururumuzla tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
Taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi.
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
Cezaevlerine kitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk, vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Kanserdik; ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
Bir bucuk yaşındaki kızlarımız öksüz bırakmazdık.
Önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti
olarak fırlattık attık önlerine.
Sonra otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım unutma bizi.
Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege'deki tütün işçileri,sizin için öldük.
Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük. Adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler gizli emellerle, başımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.
Amerikan üstleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi.
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler.
Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze.
Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız.
Bir kez bile dinlemediler bizi. Bir kez bile anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi.
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. 
Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha.
Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç.
Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik, boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık hey halkım, unutma bizi.
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olan bitenlere.
Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük.
Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, Bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi.
Bir gün, mezar taşlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi.
Bir gün, sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım,
Unutma bizi.
Unutma bizi.
Unutma bizi.
Unutma bizi…
Evet Uğur ağabey,
Mezarlarınızda güller açtı
Unutmadık sizi,
Sesiniz kulaklarımızda yankılanıyor  
Unutmadık sizi,
Hepimiz özgürlüğe adanmış bir top çiçekleriz ve hep birlikteyiz artık
Unutmadık sizi,
Unutmadık sizi,
Unutmadık sizi.
SELAM OLSUN…





Mumcu ve Aksoy Anıldı...

Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy, Avrupa'da da anıldı.
Törende bir konuşma yapan Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı Dursun ATILGAN şunları söyledi:

31 Ocak 1990'da, ödünsüz ve yılmaz Atatürkçü; laiklik, özgürlük ve tam bağımsızlık aşığı Muammer Aksoy Hocamız, Ankara'da apartmanının girişinde hunharca katledildi. Bu cinayetle, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kurucu Genel Başkanı aramızdan bedenen alındı…
Uğur Mumcu 3 Şubat 1990'da Muammer Hocasının resmi elinde, onu son yolculuğuna uğurlarken, kaderin, üç yıl sonra , 24 Ocak 1993'te acımasız ağlarını onun için de öreceğini nereden bilebilirdi...
24 Ocak 1993'te Uğur Mumcu'nun arabasına yerleştirilen bomba, sadece onu değil, bizim yüreğimizi de parçaladı... Türk Basınının usta ve yiğit kalemi kırıldı o gün...
Muammer Aksoy'dan sonra, Atatürkçü Aydınlanmanın güçlü bir ışığı daha söndürüldü...
Muammer Aksoy'un ve Uğur Mumcu'nun dayanılmaz acıları elbette alışabilecek acılar değildir.

Ancak, bizler ağlamakla, sızlamakla neyi değiştirebiliriz ki?
Bu gerçeğin bilincinde olmak zorundayız...

***


En önemli görevimiz önce şu soruları sormak ve her fırsatta yinelemektir:
Niçin öldürüldü bu aydınlarımız?
Suçu neydi bu aydınlarımızın?
Kimlerdi bu kanlı eylemi yaptıran ve yapan alçaklar?
Neden bu kadar yıl geçmesine karşın yakalanamadılar?

Onların suçu çoktu:
Doğruyu söyleyip, doğruyu yazıyorlardı...
Cumhuriyetçi demokrasiyi, özgürlüğü, laikliği savunuyorlardı...
İnsan hak ve özgürlüklerinden kesinlikle ödün vermiyorlardı...
Atatürk devrim ve ilkelerine sahip çıkıp, savunuyorlardı ve de asla ödün vermiyorlardı...
Hangi yönden gelirse gelsin, teröre ve teröriste karşı çıkıyorladı...
Hukuku çiğneyenlere karşı duruyorlardı...
Çetecilere, vurgunculara, soygunculara, dini siyasete alet edenlere karşı amansız mücadele veriyorlardı...

Burada bir parante
z açıp, şunları anımsatmak istiyorum:
Uğur Mumcu bütün cinayetlerin, suikastların, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının, soygunculuğun, vurgunculuğun üzerine ısrarla gider, her olayın  aydınlanmasını isterdi.
Ve başarılı olurdu. Ama, kendisine yapılan kanlı saldırı aydınlatılamadı.

Özellikle 55. hükümetin en yetkili ağzından yapılan açıklamalarda, ÇETE TERÖRÜ / İRTİCA TERÖRÜ / BÖLÜCÜ TERÖR / ETNİK TERÖR v.b. sık sık dile getirildi.
Bunların devlet organlarında yuvalandığını haber veren de, Susurluk olayından yıllarca önce, Susurluğu haber veren de Uğur MUMCU değil miydi..?
***
VE UĞUR MUMCU YAZIYORDU:
"Ve bizler, ilerici Türk aydınları,
31 mart'ın ağzı salyalı gericilerine yenilmedik, onları yendik...
Kurtuluş Savaşı'nda emperyalist güçlere ve iç hainlere karşı Kuvay-ı Milliye olduk,
onları yendik...
27 Mayıs öncesi bir avuç inançlı gençtik, yenilmedik, yendik...
12 Mart'ta diz çökmedik...
Ve şimdi bir aydın ordusuyuz...
Bu teröre, bu kanlı silahlara karşı, o yenilmez tek güç olan halkla beraber, tek yumruk,
tek yürek olarak dimdik duracağız...
Ve çünkü, biz biliriz ki cesur bir kez, korkak ise bin kez ölür.."

VE MUAMMER AKSOY YAZIYORDU:
"Hem ulusal egemenliğin ve cumhuriyetin yürütülmesi ve sürdürülmesi,
hem de uygar dünya ile aramızdaki büyük açığın giderilmesi,
kısacası, yeni Türk Devleti'nin, çağdaş (durmadan değişen, zamanın gereksinimlerine ayak uyduran) yaşama gücünü tazeleyen bir devlet olarak kalabilmesi, akıla ve bilime dayanan laik bir devlet ve hukuk düzeni kurulmadıkça olanaksızdır."
***

Saygıdeğer Atatürkçüler...
Biz bu Atatürkçü Aydınlarımızı elbette ve asla unutmayacağız, ama ağıt da yakmayacağız. Ancak, dünyanın neresinde olursak olalım, onların söylemleri bizim de söylemimiz,
onların eylemleri bizim de eylemimiz olacaktır...

Bu bilge ve yiğit aydınlarımızı, yılmadan usanmadan, Atatürkçü Düşüncenin Ödünsüz Savunucuları olarak, hem kafalarımızda ve gönüllerimizde yaşatacağız hem de her fırsatta gündeme getirerek, unutturmayacağız... 







* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzere; Amerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Arjantin, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek, Cezayir, Çin, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Afrika, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Katar, Kazakistan, Kuveyt, Makedonya, Malezya, Libya, Litvanya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Pakistan, Portekiz, Polonya, Rusya,Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Tayland, Ukrayna, Venezuela, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…



Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir, 
paylaşabilirsiniz...




altay@vecdialtay.net








BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE 
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...

BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR, 
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder