Adaleti çiğneyen
devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır...
Hz.
Muhammed
Hırsızların asıl çalmak istediği, Vatan ve Cumhuriyet…
UTKU Arslan’ı tanır mısınız?
Nereden
tanıyacaksınız ki…
Utku Arslan’ın adı,
hani Başbakan’ın, “Ben bu davaların
savcısıyım…”, bazı hükümet yetkililerinin de “ Bağırsaklar temizleniyor…” dediği, bir Genelkurmay Başkanı dahil, onlarca Kuvvet Komutanı’nın tutuklandığı Balyoz Davası’nda; İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından Türkiye Cumhuriyeti İcra
Vekili Heyeti'ni cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs iddiasıyla yargılanan ve mahkumiyet
cezaları Yargıtay tarafından onaylanan 237
isimli sanık listesinin 207.
sırasında yer alıyor.
1966 yılında Çorum'da doğan,1984'de Deniz Lisesi'nden, 1988'de Deniz Harp Okulu' ndan mezun olan ve mezuniyet sonrası farklı gemilerde görev yapan Utku Arslan, 2001 yılında Deniz Harp Akademisi eğitimini tamamlıyor. Üç yıl süre ile Napoli'de NATO Karargahı'nda görev yapıyor. Aldığı madalyaları, başarı belgelerini yazmaya hiç gerek yok... Yani, "Pırıl pırıl, geleceği parlak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli Kurmay Albayken, birden kendisini bu davanın içinde buluyor ve sonuçta 16 yıl ile cezalandırılıyor...
1966 yılında Çorum'da doğan,1984'de Deniz Lisesi'nden, 1988'de Deniz Harp Okulu' ndan mezun olan ve mezuniyet sonrası farklı gemilerde görev yapan Utku Arslan, 2001 yılında Deniz Harp Akademisi eğitimini tamamlıyor. Üç yıl süre ile Napoli'de NATO Karargahı'nda görev yapıyor. Aldığı madalyaları, başarı belgelerini yazmaya hiç gerek yok... Yani, "Pırıl pırıl, geleceği parlak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli Kurmay Albayken, birden kendisini bu davanın içinde buluyor ve sonuçta 16 yıl ile cezalandırılıyor...
İşte bu genç komutandan bir
mektup var. Önce bu mektubu aynen
yayınlayalım ve sonra da eşi Işılay hanım ile
yaptığım görüşmenin ayrıntılarını
paylaşalım.
Tüm tanık dinletme
talepleriniz mahkeme tarafından reddedildiğinden, kendi çabalarınızla
getirdiğiniz tanıklar kanunun emrettiğinin aksine mahkeme salonunda olmasına
rağmen dinlenilmese bile,
Savcılığın tüm
tanıkları kabul edilip, bu tanıkların hepsi lehinizde tanıklık yapsa bile,
Devletin tüm
istihbarat kuruluşları (MİT, Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü)
“böyle bir yazıdan, plandan, örgütten haberimiz yoktur.” Dese bile,
Aleyhinizde delil
olduğu iddia edilenlerin sahte olduğunu, iddia edilen tarihte henüz var olmayan
bir vasıtayla üretildiğini, üniversitelerden, yeminli bilirkişilerden ve yurt
dışı adli bilişim kuruluşlardan alınan 30 adet bilirkişi raporu ile kanıtlamış
olsanız bile,
Aleyhinize olduğu
iddia edilen bilirkişi raporu kanuna aykırı olarak düzenlenmiş olsa, hatta
raporu hazırlayan sözde uzmanların bilirkişilerin bilirkişilik vasfı olmasa
bile,
Mahkeme delilleri
değerlendirmeyi gereksiz görüp yargılamanın bu safhasını atlayarak doğrudan
aleyhinize hüküm verse bile,
Savcılık, kanun
gereği görevi olduğu halde, lehinize hiçbir delil toplamadığı gibi, lehinize
olan delilleri ve bilirkişi raporunu sizden hatta mahkemeden saklasa bile,
Ceza Kanununu yazan hukuk profesörü “Böyle suç olmaz, Böyle ceza verilemez” dese bile,
Ceza Kanununu yazan hukuk profesörü “Böyle suç olmaz, Böyle ceza verilemez” dese bile,
Evet, yukarıdakilerin
hepsi olsa bile, Yargıtay’ın Balyoz Davası kararları ile içtihad haline gelecek
olan bu karar örnek gösterilerek çok ağır hapis cezasına
çarptırılabileceksiniz.
Bu kararları haklı,
doğru, demokratikleşme doğrultusunda atılmış olan önemli bir adım olarak
görerek alkışlayanlar veya sessiz kalanlar; Mevcut Anayasa’nın 10’ncu maddesine
göre “kanunlar önünde herkes eşittir.” O halde;
Bir gün, bu davaya
özel yapılan uygulamalar ve alınan kararlar örnek gösterilerek;
Size, eşinize,
dostunuza veya çocuğunuza bize yapılan uygulamalardan herhangi biri yapılırsa,
Sadece Üç kuruşluk bir CD’nin içindeki, imzasız bir listede adı geçiyor diye
aynı ceza verilirse, sakın bugün yazdıklarınızı, konuştuklarınızı,
yaptıklarınızı veya yapmadıklarınızı unutup haksızlık, hukuksuzluk diye feryat
etmeyin. Ne zaman haksızlığa, hukuksuzluğa uğrarsanız BALYOZ Davasını
dolayısıyla bizi hatırlayın;
Savcı sizin “Ben
iddia ederim, siz aksini ispat etmek zorundasınız” derse, bizi hatırlayın.
Hatırlayın ki;
zamanında Balyoz Davasında yapılan hukuksuzlukları ve alınan kararları
alkışladığınız veya sadece seyirci kaldığınız için yüreğiniz daralsın, içiniz
yansın…….
En son Birleşmiş
Milletler raporu ile Sahteliği artık tüm dünya tarafından bilinen bu davada
bize ceza verilmesini alkışlayanlar Türkiye Cumhuriyetinin hala bir Hukuk
devleti olduğunu iddia etmesinler.
Afgan yazar Halit Hüseyni’nin “Uçurtma Avcısı”
isimli kitabında, çocuk babasına “Günah”ın ne demek olduğunu soruyor, babanın
verdiği cevap aynen şöyle;
"Şimdi, mollalar
ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da
hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün
günahlar, hırsızlığın bir
çeşitlemesidir."
"Bir insanı
öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış
olursun, Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun.
Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın,
birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Çalmaktan daha
kötü bir suç yoktur, kendisine ait olmayan bir şeyi alan insan, aşağılıktır.”
Bence Balyoz
komplosunu yazanlar da sadece zavallı birer hırsız. Bu hırsızlar sadece
özgürlüğümüzü çalmadılar;
- Mesleğimizi
elimizden alarak geleceğimizi çaldılar,
- Maddi
kayıplarımızla çocuklarımızın rızkını çaldılar,
- Bir babanın
evlenirken evladının yanında olma hakkını çaldılar,
- Bir evladın son
nefesinde ailesinin yanında olma hakkını çaldılar. Bu hırsızlar adeta
bir vampirin kanla beslendiği gibi ailelerimizin gözyaşlarıyla besleniyor.
Biliyorum ki bu hırsızların asıl çalmak istedikleri VATAN ve CUMHURİYETİMİZ...
Biliyorum ki bu hırsızların asıl çalmak istedikleri VATAN ve CUMHURİYETİMİZ...
Unutmayın, bu Vatan ve
Cumhuriyet sadece bize ait değil...”
Biz ne yaptık?
Evet… Utku Albay’ın
mektubu böyle.
Gelen bu mektuptan sonra, son durum ve gelişmeler hakkında
bilgi almak üzere Utku Albay’ın eşi
Işılay hanım ile yüz yüze oldukça uzun bir görüşme yaptım.
Yaşananları anlatırken, zaman zaman sesi titriyor ve gözleri
yaşarıyordu ama, kendinden emin
tavrıyla eşinin arkasında dimdik duruyordu.
“Onlar suç işlemedi.
Onlar vatanı satmadı. Aksine bu vatanı korumak için görev yaptılar” derken,
başlarına gelen bu olayları kavramakta güçlükler çektiğini de dile getiriyordu.
İddianameyi dikkatle
okuduklarını, okurken hep suç
aradıklarını ifade eden Işılay hanımı dinliyoruz:
“ Eşim, Kardak krizi
sırasında da görev almış bir kişi. 2009 yılında İtalya’da NATO’da görevliyken,
bu davanın daha başladığı ilk günlerde çıkan haberleri okurken “ne oluyor?”
diye sorduk kendi kendimize. İlerleyen günlerde Taraf Gazetesi’nde çıkan bir
haberde adını gördüğümüzde çok şaşırmıştık. “Bunda bir yanlışlık var” demiştik.
Meğer yokmuş. Daha sonra da Silivri’de çok yoğun ifade verme ve mahkeme
dönemleri sürecine girdik. Aralık 2010’da duruşmalar başladı ve 11 Şubat 2011 tarihinde yapılan duruşmada da tutuklama kararı çıktı. 16 yıla mahkum edildi. 9 Ekim 2013’de de Yargıtay cezayı onayladı.
Halen Mamak Askeri cezaevinde ama sanırım daha sonra Sincan’a nakledecekler.
Yaşadığımız bu
olaylar, başlı başına bir saçmalık, Artık Türkiye’de hiçbir merciden
beklentimiz yok. Bu davanın, siyasi bir dava olduğuna inanıyoruz. Bizim alnımız
açık. Bizi üzen, Genelkurmay Başkanlığı’nın bizlere hiç sahip çıkmamasıdır,
yalnız bırakmasıdır. Suçlamaların hiçbirisini kabul etmiyoruz ve hepsi sahte
deliller. Ben eşimle gurur duyuyorum. Ben de kızım da güçlüyüz ve dimdik ayaktayız.
Hiçbir zaman başımızı öne eğmedik. Eğmeyeceğiz.
Duruşmalarda eşim,
sürekli olarak davanın kanunsuzluğunu anlatmaya çalıştı. Sayfalar dolusu
örnekler verdi. Savunma metnini okurken, salondaki insanların halini
görmeliydiniz… Bu savunmadan hakimlerin bile etkilendiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz ama, onların kararları daha ilk baştan belliydi. Duruşmalar daha
devam ederken Samanyolu TV’de, tutuklamaların devam edeceği şeklinde haberler altyazı
olarak geçiyordu. Bu bile, durumun vahimliğini göstermiyor mu?
21 Eylül’de cezalar
kesinleşti. İnanın hepimiz şaşkınlık içindeydik. Bir insanın hayatı nasıl böyle
kolaylıkla karartılırdı? Anlayamıyorduk. Çünkü eşim, vatan hainliği yapmadı.
Alnımız açık. Bu yaşadıklarımız hak edecek bir şey yapmadık. Bu davada
yargılananların hiçbiri vatan hainliği yapmadı. Onların tek suçu, sadece
vatanlarını sevmekti.
Ben, biz ve bu davada
tutuklananlar, aileleri neden bunları
yaşıyoruz? Neden bizlere böyle bir şey yaptılar? Bizlere bunları yapanlar, bu
kararı alanlar ve verenler, çocuklarının yüzlerine rahatlıkla bakabilecekler
mi?
Bugün bunları biz
yaşıyoruz ama, bu ülkede artık, inanın herkes bunları yaşayabilir. Adalet
herkes için lazım. Hatta bu kararı alanlar için de lazım. Gelecek tehdit
altında. Gençler, çocuklar tehdit altında….”
15 yaşındaki kızı ile
birlikte yaşayan ve görüş günlerinde
Ankara’ya giden Işılay hanım,
“Kızım da babasıyla
gurur duyuyor. Ona sürekli mektuplar yazıyor. Ana-kız elbette ki zor günler
geçiriyoruz ama umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. Kızımın, babasıyla bol bol vakit
geçireceği günlerin yakında olduğuna inanıyorum” derken, bir gerçeği daha dile
getiriyor:
“ Açıklanan yeni
demokratikleşme paketinden umutluyduk ama bu başkaları için hazırlanmış. Bizim
için değil. Bu paket öncesi bizlere hep umut verdiler. Hep umut dağıttılar. Biz
artık sessiz çığlık eylemlerimizle, hukuksuzluğu anlatmaya devam edeceğiz. Bu
konuda halkımızdan destek bekliyoruz. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın
açıklamasından sonra, biz buradan da bir şey beklemiyoruz. Kararlar belli.
Muhtelemelen oradan da onay kararı çıkacaktır. Ondan sonra hakkımızı AİHM’de
arama sürecini başlatacağız.”
Ne kendisine, ne
de kızına karşı herhangi bir baskının veya hakaretin yapılmadığının özellikle altını çizen Işılay hanım, “Artık herkes neyin ne olduğunu biliyor.
Bu davanın hukuksuzluğunun farkında. Halk onlara inanıyor ve güveniyor” diyor
ve hala takip edildiklerinden kuşku
duymadığını ifade ediyor.
Işılay hanımın son
sözleri ise şöyle:
“ Ben, kızım, ailem
ve bu davada yargılananların aileleri, artık sürprizlerle yaşıyorum, yaşıyoruz.
TV’lerde hep son dakika haberlerini bekliyorum. Yani biz hala adalet arıyoruz
ve aramaya devam ediyoruz...”
Utku ve Işılay, aynı zamanda ikinci üniversiteyi okuyorlar. Yani, boş durmuyorlar. Yani, “yılmak yok
yola devam” diyorlar…
Evet, onlar gibi
yüzlercesi durmayacaklar, yılmayacaklar ve yollarına devam edecekler.
Savunmasında, “ Dedim
ya, biz ülkemizi ve milletimizi savunmasını iyi biliriz. Siz bizi
tanımıyorsunuz ama, bu ülkenin düşmanları bizi tanır. Ülkemizi ve milletimizi
savunmasını ne kadar iyi bildiğimizi bilir. Ben bu davadan çok şey öğrendim.
Ben kendimi yiğit sanırdım.
Yiğitliğin rütbede veya makamda değil, yürekte
olduğunu öğrendim. Eşlerimizin bizden daha çok yiğit olduğunu öğrendim…
Ama
dünyaya tekrar gelsem, yine bir Türk, yine Cumhuriyet Donanması’nda bir subay
olarak gelmeyi isterim...” diyen Utku
Albay, adının anlamı gibi, verdiği birçok emek ve yaşadığı bunca tehlikeli süreçlerden sonra, mutlu sonuca zaferle ulaşacak…
Acı çekmemek mümkün
değil ama, çekilen acıların da bir
değeri olduğunu unutmadan yaşamak ve onurla direnmek gerekiyor…
Ve belki de, acılar mı insana,
yoksa insanlar mı acılara değer katar diyerek…
Unutulmamalıdır ki adalet, bu ülkede yaşayan herkese bir gün gereklidir...
Kendi yargısını, kendi polisini, kendi ordusunu yaratmaya çalışanlara, açtıkları yeni Cezaevleri, yeni "Kara"kollar ve yeni Adalet Sarayları ile övünenlere ve de bu ülkeyi, “hak, adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi arayan insanların yaşadığı" bir ülke haline getirenlere de…
Kendi yargısını, kendi polisini, kendi ordusunu yaratmaya çalışanlara, açtıkları yeni Cezaevleri, yeni "Kara"kollar ve yeni Adalet Sarayları ile övünenlere ve de bu ülkeyi, “hak, adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi arayan insanların yaşadığı" bir ülke haline getirenlere de…
Ve yine unutulmamalıdır ki, Utku Albay’ın “Türk milleti ve tarihin, bizi bu iftiraları atan namussuzlara gereken
cevabı, zamanı geldiğinde vermesidir…” dileğinin ve isteğinin gerçekleşeceği günler
yakındır…
Bel ki bugün, bel ki yarın…
Çünkü artık bu ülkede, namusluların namussuzlar kadar
cesaretli olma zamanıdır…
İşte Kurmay Albay Utku Arslan'ın savunmasının son bölümleri:
* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzere; Amerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Bosna Hersek,Cezayir, Danimarka, Ekvador, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Hırvatistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Özbekistan, Portekiz, Polonya, Rusya, Sırbistan, Singapur, Suudi Arabistan, Tayland, Ukrayna, Venezuela, Vietnam ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz…
Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir,
paylaşabilirsiniz...
altay@vecdialtay.net
BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...
BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR,
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...
Vecdi ALTAY, elbette ki iyi bir gazeteci. Bunu herkes biliyor.Ama herkesin bilmediği bir şeyi sizinle paylaşmak isterim: Bu adam, ilkeleri uğruna ölmeyi göze alacak kadar çakır gözlü bir idealistir. (...) ve asla asparagas haberlerle işi olmayan birisi. Bu hak teslimi yazımı; bekleyerek denk düşürmek istemiştim. İşte bu günkü yazısıyla bunu kanitladı. Takip edin ki; kaliteli kalemle tanışasınız...
YanıtlaSilŞakir bey çok teşekkür ederim duygu ve ifadelerinize... Ülkede, ne yazık ki bir avuç gazeteci kaldık. 35 yıllık meslek hayatımda, ilk kez böylesi bir dönemi yaşıyorum. Yazılarımızı yazarken, kelimelere ve cümlelere taklalar attırıyoruz. Hatta yetmiyor, hukukçu dostlarımıza danışıyoruz. Çünkü, hiçbir eleştiriye tahammülü olmayan bir iktidar ve üyeleri ile karşı karşıyayız. Savunduğumuz şu: Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin, eğeceksen de "ben gazeteciyim" demeyeceksin... Bu yazı, bir Albay'ın isyanını ve yaşanan hukuksuzluğu anlatmaktadır. Aynı Ergenekon ve benzeri davalarda olduğu gibi. Halkın bu gerçekleri görmesi ve anlatması gerekmektedir. Yazının son cümlesinde bahsedilen dileği hayata geçirmenin zamanıdır. Tekrar teşekkürler. Selam ve saygılarımla...
YanıtlaSilMillete sitem etme gururlu ,vatansever yiğit albay. Milleti cahil bırakanlara oları trene bakmaya! mahkum edenlere lanet oku.Bu milletin vatanseverleri sizin arkanızda .Sizin dik duruşunuz sanki biz duruyormuşçasına bizleri gururlandırıyor
YanıtlaSil