Günün sözü :
Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler
belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir.
Hattâ bunlar benim yakın
bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o
kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind’den, Mısır’dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri
kalpleri doldurur!...
Mustafa Kemal ATATÜRK
Unutmadık...
“Her 10 Kasım'da sap gibi dikilmenin gereği yok..." diyerek, Atatürk'e olan inanç, sevgi ve saygısını koruyan yurttaşlara hakaret eden, geçmişini, tarihi, çağdaşlığı, uygarlığı, cumhuriyeti, laikliği, Atatürk ilke ve devrimlerini yok sayan bir tavır içinde olan Başbakan'a ve onun zihniyetindekilere tepkimiz her geçen gün artarken; Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nın önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü, aramızdan ayrılışının 75.
Yılı’nda bir kez daha saygı ve şükranla anıyoruz…
Bu
özel sayımızda sizlere, çok değerli ve anlamlı yazıların yanında, Anırtkabir’in şimdiki hali ile yapımını ve Atatürk'ün mezarının açılışını gösteren, belki de hiç görmediğiniz tarihi fotoğrafları sunuyoruz.
Bildiğiniz
gibi Atatürk’ün naaşı, ölümünden itibaren 15 yıl süreyle Etnoğrafya Müzesi’nde
koruma altına alındı ve 1953 yılında da Anıtkabir’e defnedildi.
Aşağıda
göreceğiniz günümüz Anıtkabir fotoğrafları, 1953 yılından 2006 yılına, 2006'dan da günümüze kadar, yani 60 yıldır Anıtkabir'in tamamının “profesyonel" anlamda fotoğraflarının çekilmesine izin vermeyen Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın, şahsıma verdiği " resmi" ve " özel " izinle ve üç gün süren bir çalışmayla gerçekleştirildi.
Söz
konusu çekimler tamamlandıktan sonra bu fotoğrafların yer aldığı " Anıtkabir
Sergileri " sırasıyla; İzmir (Konak ve Çiğli)), Azerbaycan (Bakü), Bosna Hersek (Saraybosna
ve Srebrenica), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (Lefkoşa), Aydın (Kuşadası), Zonguldak
(Karadeniz Ereğli) ve Muğla gibi ülke ve illerde açıldı.
Fotoğraflar
sayfaya mümkün olduğu kadar, Anıtkabir’i gezme planına göre yerleştirilmeye
çalışıldı.
Sizlere,
bu önemli, değerli ve anlamlı bir günde böylesi bir çalışmayı sunmaktan mutluluk ve onur
duyuyorum...
Sizleri Ata’mızla baş başa bırakırken, az zamanda çok işler başaran o güzel insanı bir kez daha saygıyla, özlemle anıyorum...
Sizleri Ata’mızla baş başa bırakırken, az zamanda çok işler başaran o güzel insanı bir kez daha saygıyla, özlemle anıyorum...
İşte o tarihi anlar ve fotoğraflar...
Ulu Önder’in 15 yıl süre ile kaldığı Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabri 4 Kasım 1953′de açıldı.
Geçici kabrin açılmasında; Atatürk'in kız kardeşi Makbule Atadan, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Eski Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Cumhurbaşkanlığı Genel Katibi Nurullah Tolon, Eski Genel Katip Kemal Gedeleç, Ankara Valisi Kemal Aygün ve Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu hazır bulundular. Kabrin açılmasında, Erkek Teknik Sanat Okulu ve Yapı Enstitüsü öğretmen ve öğrencileri de görev aldı (35LİK Arşivi).
Anıtkabir'in yapımından...![]() |
Bayrak sarılıken... |
![]() |
Kız kardeşi Makbule Atadan, naaşının başında... |
![]() |
Kız kardeşi Makbule Atadan ve Başbakan Adnan Menderes |
![]() |
Mermerler kaldırılırken... |
![]() |
Mermerler kırılırken... |
![]() |
Lahid açılırken... |
![]() |
Lahid açılırken... |
Anıtkabir'in
yerinin seçilmesi için görevlendirilen komisyon 1 Mart 1941 tarihinde
uluslararası bir yarışma açtı. Yarışmaya, Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya,
İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya'dan toplam 47 proje katıldı.
Bu projelerden 3
tanesi komisyon tarafından ödüle layık görüldü. Milli konuyu daha başarılı
ifade etmesi ve projenin araziye uygunluğu nedeniyle, Prof. Dr. Emin Onat ve
Doç. Dr. Ahmet Orhan Arda'nın projesinin uygulanmasına karar verildi.
Anıtkabir
projesinin belirlenmesinden sonra, ilk aşamada kamulaştırılma çalışmaları
yapıldı ve 9 Ekim 1944 tarihinde yapıma başlandı. Anıtkabir'in inşası 9 yıllık
bir sürede 4 aşamalı olarak 1953 yılında tamamlandı.
Birinci
Kısım İnşaat: Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını
kapsayan birinci kısım inşaata 9 Ekim 1944 tarihinde başlandı ve inşaat 1945
yılında tamamlandı.
İkinci
Kısım İnşaat: Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların
yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaat 29 Eylül 1945 tarihinde başladı, 8
Ağustos 1950 tarihinde tamamlandı. Bu aşamada inşaatın kâgir ve betonarme
yapı sistemine göre, temel basıncının azaltılması göz önünde tutularak, anıt
kütlesinin 'temel projesinin' hazırlanması kararlaştırıldı. 1947 yılı
sonuna kadar mozolenin temel kazısı ve izolasyonu tamamlandı ve her türlü
çöküntüleri engelleyecek olan 11
metre yüksekliğinde betonarme temel sisteminin demir
montajı bitirilme aşamasına gelindi. Giriş
kuleleri ile yol düzeninin önemli bir kısmı, fidanlık tesisi, ağaçlandırma
çalışmaları ve arazinin sulama sisteminin büyük bir bölümü tamamlandı.
Üçüncü
Kısım İnşaat: Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı, anıta çıkan yollar, aslanlı yol,
tören meydanı ve mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının
yapılması, lâhit taşının yerine konması ve tesisat işlerinden oluştu.
Dördüncü
Kısım İnşaat: Anıtkabir'in 4. kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar
alt döşemeleri ve şeref holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemelerinin
yapılmasını kapsıyordu. Dördüncü kısım inşaat 20 Kasım 1950 tarihinde başladı ve 1 Eylül 1953 tarihinde bitirildi (35LİK ARŞİVİ)
![]() |
Anıtkabir yapım protokolü - 31 Mart 1939 |
![]() |
Bayrak direği dikilirken |
![]() |
Aslanlı Yol'un yapım aşaması |
![]() |
Atatürk'ün, 5 Eylül 1938 tarihli resmi vasiyeti... |
![]() |
6 Eylül 1938 tarihli Noter tutanağı... |
![]() |
Resmi Ölüm Raporu... |
![]() |
Genelkurmay Başkanlığı'nın son yayınladığı görüntü... Önceki yıllarda Türk Bayrakları mezar odasında yoktu... |
Atatürk Suçludur...
Biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla
uğraşıyoruz!
Evet... Bugünkü ortamın tek suçlusu Atatürk'tür!..
60 milyon insanımız, Batı Trakya' da yaşayan Türk’ ün
durumunda değilse, bunun suçlusu odur!
1923'te kişi başına düşen ulusal geliri 70 $ olan bir
toplum, şimdi 2700 $’ a ulaşmışsa, suçlusu
odur!
1929–39 yılları arasında Dünya sanayi üretimi % 19 artarken,
Türkiye'de % 96 artmışsa, suçlusu odur!
Türk işçisi, batı'daki gibi çocuk yaşta yeraltında günde 14
-16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa, bir oy için Fransız işçisi gibi 59 yıl
kanlı bir savaş vermek zorunda kalmamışsa, suçlusu
odur!
Türk kadını yasal olarak erkeğine eşitse, seçme-seçilme
hakkını Fransız kadınından bile önce elde etmişse, kadınlar bugün Türkiye'de
vali, bakan, başbakan olabiliyorsa, suçlusu
odur!
1923'te Darülfünun'daki öğrenci sayısı 2100 olan Türkiye'de,
bugün yüz binlerce genç Üniversitelerde okuyorsa suçlusu odur!
Açık havadaki klasik müzik konserlerini on binlerce genç
izliyorsa, suçlusu odur!
Cemaatler "fetva" verip Kuran'ın Türkçe basımını
engelleyemiyorsa, ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorsa, suçlusu odur!
Köy Enstitülü binlerce köylü çocuğu kültür yaşamımıza
damgalarını vurmuşlarsa, suçlusu odur!
1923'lerde Ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, 21. yy
aydınlığında yaşıyorsa, suçlusu elbette
ki odur!
Bir zamanlar krallar, şahlar, cumhurbaşkanları ve
başbakanların Ankara' ya gelmek için kuyruk olmalarının sorumluluğu da Atatürk'
ündür...
Baskı rejimlerinden kaçan yüz binlerce Batılı bilim
insanının bir zamanlar Kemalist Türkiye'yi seçmesinin sorumluluğu da...
Faşist Mussolini 'nin bile Türkiye'yi "Avrupalı"
saymasının günahı da...
Ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için,
suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir.
Sokaktaki adamın bile "miras hakkı"na dokunulamaz
iken... Atatürk'ün vasiyetini çiğneyerek Türk Dil ve Tarih Kurumlarını
devletleştiren, Atatürk'ün miras gelirlerini devletin aldığı memurlara dağıtan
"5 general" suçsuzdur!
"Ben Atatürkçüyüm ve laikim" diyerek din
derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, Alevi, Hristiyan
Yahudi'nin, "Sünni inancı"nı öğrenmesini zorunlu hale getiren
Marmaris'teki emekli adam suçsuzdur!
Köy Enstitülerini kapatırken İmam-Hatip liseleri açanlar...
Laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat
artarken, İmam-Hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını
sağlayanlar.. . Menderes' ten, Demirel' e, Özal' dan Yılmaz' a, tüm
"Atatürkçü laik" başbakanlar suçsuzdur!
Milli Eğitim Bakanlığı' nı şeriat yanlılarının işgaline terk
edenler...
Sağlık ve Tarım Bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş
çekenler...
İçişleri Bakanlığı'nın yapısını bozup vali, kaymakam ve
emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kollarını sıvayanlar...
Hepsi, hepsi suçsuzdur! Asıl suç, Harp Okulu'nu şeriatçılara
açmamakta direnen Kemalistler’ dedir! ..
Sokaktaki adama söven suçludur ama Atatürk'e söven
suçsuzdur!..
Erbakanlar, Mezarcılar, Dicleler... Holding solcuları,
numaracı cumhuriyetçi liboşlar... Şeriatçılar, Kürt ırkçıları...
Hepsi de haklılar!
Onların ayaklarının altına halıları kim döşedi? 1950 'den bu
yana ülkeyi yönetenler değil mi?...
Suç ve suçluyu hiçbir yerde aramayın.
En büyük suçlu Anıt-Tepede yatıyor…
A. Taner KIŞLALI Cumhuriyet, 02 Mart 1994
![]() |
1927 yılında yayınlanan Cem Mizah Dergisi'ndeki Cem'in karikatürü... (35LİK Arşivi) |
Kasım ayları / Kasımpatılar / … ve Atatürk
Ekim ayının üzerinden 10 gün geçti. Günler, güz yaprakları gibi birer-birer düşüyor yaşam
takvimimizden.
İnsanoğlu, zamanının
nasıl akıp gittiğinin, onu ne uğruna
harcandığının farkına varabilse, bu bilince erişebilse, yaşamı
daha bir renk kazanacak kuşkusuz.
Daha da mutlu da olacak
o zaman. Halk deyimiyle, “ne yaptığını bilmek”tir bu erdem hali.
Kendi iç dünyasında
dengeleri sağlamış olmanın huzuruyla bir başka gözle, bir başka algıyla
dünyaya/doğaya/insanlara bakmak…
Bu, göz ve beyinsel
algılama bütünlüğü gerektirir elbet.
Bu durumda, onca şiirlere, resimlere inat doğanın sonbaharda
yaptığı binbir renkli veda cümbüşü
tablosu yavaş-yavaş soğuyan bir
havada içimiz ısıtmaya yetiyor.
Sonbahar güneşi bu… Yaz güneşi gibi bunaltmıyor, daha
güzeli; soğuyan havada içinizi ısıtıyor
Şimdi daha bir farklı bakınız doğaya. Güneşli havalarda
gökyüzü daha mavi değil mi?
Kimi tümüyle sararmış, kimi de üzerindeki yeşili ile sarı
yaprakları barındıran, tutmaya çalışan ağaçlar. Şimdi Ilgaz dağlarındaki sarı
ve yeşil renklerin farklı ton cümbüşünü görmek geçiyor içimden.
Parklarda geleceğin soğuğu ile üşüyecek kasımpatılar boy
atıyor şu sıralar.
Kasım ayı ve kasımpatılar… Kasım çiçeği kasımpatılar.
Tıpkı, eylülde
yaylalarımıza renk getiren “vargit çiçekleri” gibi.
x x x
Kasımpatı deyince
aklıma geldi. Trabzon basınının duayenlerinden Şevket Çulha’yı da böyle
kasımpatılı bir günde yitirmiştik. Ne tatlı, ne hoşsohbet, beyefendi bir
insandı bilseniz. Rahmetli ile
sohbetlerimizde sözü çiçekler üzerine demlediğimiz zamanlarda kasımpatıları çok, ama çok
sevdiğini söylerdi her seferinde.
Kasımpatılarla uğurlamıştık O’nu son yolculuğuna böyle ılık
bir sonbahar gününde.
Ben de seviyorum renk-renk kasımpatıları. Bahçeme farklı
renkleriyle güzellikler katsın istiyorum. İlkbaharda can bulan doğa; sonbaharda
yaşama veda ederken farklı bir güzellik sunuyor bize kasımpatılarıyla.
Sonbaharın bu kasımpatılı özelliği ve
güzelliği ayrı bir veda busedir belki de bizlere.
![]() |
Hikmet Aksoy |
x x x
Anlatmak istediğim, sonbaharın da diğer mevsimler gibi
yaşanılası ayrı bir güzelliği var bilenler için.
Ama, her sonbaharın Kasım ayında 10 Kasım’lar olmasa…
İlkokulda öğretmenim
-Türk Milli Eğitiminin ilk öğretmenlerinden- Rahmetli Sadık Kayhan (Kamiloğlu) bir 10 Kasım
gününde Atatürk’ün yüce kişiliğini
anlatırken gözyaşlarını tutamamış, bizi de sınıfça ağlatmıştı.
Öğretmenlerimizin, bizim o küçücük beyinlerimize yerleştirmeye çalıştıkları Atatürk sevgisinin ilerleyen yaşlarımızda yaşam
görüşümüz için ne denli gerekli, ne denli denge unsuru olduğunu daha iyi
anlayacaktık. Anladıktan sonra da, Türk Aydınlanma Devrimi’nin temel
kurallarını koyan, devrimleri bizzat başlatan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’e sarsılmaz şekilde inanacak/bağlanacaktık.
x x x
Atatürk’ü anlatmak en başta O’nunla birlikte yaşamış olanların ağzından
olursa bir başka önem kazanır. O
zaman, O’nun silah arkadaşı İsmet
İnönü’nün 18 Kasım 1960 tarihinde Yeni
Gün gazetesinde yayımlanan “İnönü,
Atatürk’ü Anlatıyor” başlıklı yazıdan bir pasaj okuyalım:
“…Kendimizi bütün dünyaya tanıtmak için, kendi irademizi temin
etmek ve bir medeni devlet istikametini
bulup yerleştirmek için çok çalışmak lazımdı. Bu devrede Atatürk’ün anlayışı ve
eserleri bizim için, Türk Milleti için birinci derecede hayat verici
olmuştur. Bu eserler inkılaplardır.
Yalnız Cumhuriyet kurulmadı hukukun, siyasetin en yeni, en medeni manası
ile bir medeni ve hukuki devletin temeli
atıldı. Gelişti… Cumhuriyet laik bir Cumhuriyet oldu. (…………) Her inkılap
Atatürk’ün göze almasıyla tahakkuk etti. Etrafında her hangi bir mevzu
söylendiği zamanlar taraftar olan olmuştur. Çoktur. Yardım etmişlerdir.
Söylemişlerdir. Ama böyle büyük
hamleleri yapabilmek için milleti tedvir eden/aydınlatan insanın büyük otorite olması lazımdır. Bu otorite
memlekette var idi. Atatürk işte budur.”
x x x
Kasımlar -benim
açımdan- güzel kasımpatıların doğuş ayları olduğu kadar, Atatürk’le
yeniden-yeniden buluşma ayıdır ayrıca.
Atatürk üzerine yazılmış
kitapları okurum yeniden… Bir başka güzel kasımpatılarımdır kitaplarım
bu bakımdan.
“Merdivende verdiğin sarı kasımpatını unutmadım
Sevdiğim bir şiir kitabına takdım onu
Karıştı çiçeğin şiirlere…”
diyor şair Turgay Fişekçi… Atatürk çok şey verdi bize. Ne
güzel yakıştı, ne güzel yerleşti yüreklerimize/beyinlerimize.
Trabzon’dan Hikmet Aksoy’a teşekkürler…
Pullar…
Günümüzden tam 45 yıl önce, yani Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 30. Yılı’nda, dönemin Türk Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural imzalı bir Atatürk pulları hatıra albümü dağıtıldı. Söz konusu albümde yer alan pulların baskı tarihi de 1968 yılını gösteriyor. 35LİK’in arşivlerinde yer alan bu damga vurulmamış hatıra pullarını sizlerle paylaşıyoruz…
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Kayseri'den Aziz Murathan'a teşekkürler... |
Türk budur…

Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında da yayınlanan kitabın adı “Medeni Bilgiler”.
Kitabın en önemli özelliklerinden biri, Atatürk’ün bilgi ve direktifleri ile yazılmış olmasının yanında Atatürk’ün el yazılarını taşıması.
Yanda orijinali
bulunan el yazısında Atatürk şunları söylüyor :
“Bugünkü Türk Milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine
Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri
propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin
istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler (adlandırmalar) - bir
kaç düşman aleti, mürteci, beyinsizden maada – hiç bir millet ferdi üzerinde
teellümden (üzüntüden) başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı
da umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip
bulunuyorlar.”
Paylaşımı
nedeniyle Diyarbakır’dan Ahmet KOCAMAN’a teşekkürler…
![]() |
Paylaşımı medeniyle Tekirdağ'dan Ayşe Ölmez'e teşekkürler... |
Atatürk Portresi...
Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
Heykeltıraşlar gibi haksızlık etmeden,
At üstünde olmasa da olur,
Sokakta insanlar arasında yürürken.
Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim
Birlik denetlerken olmasa da olur,
Ama mutlaka gülerek
Parkta bir kız çocuğunu sallarken.
Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
Smokinli olmasa da olur,
Kuruyan yapraklar ve kuş sesleriyle
Göl kıyısında rakı içerken.
Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
Savaş alanında olmasa da olur,
Dudağında sigara elinde tespih,
Çiftçiyle çay içip, tavla oynarken.
Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
Gülerken olmasa da olur,
Başını kaldırıp Anıtkabir'den
Ana avrat söverken.
Paylaşımı nedeniyle Fethiye’den Murat Demirci’ye teşekkürler…
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Erzincan'dan Ayla Karaduman'a teşekkürler... |
Mustafa Kemal türküsü...
-I-
fışkıran
gerçeğinden sürmüşüz dalımızı
çiçeklenip türkü
türkü şahlanmışız geç
aman aman yiğit
hey gelmişiz bu günlere
nar dirimi
sevdalar süzerken ağulardan
düşmüşüz
kollarına bir canavarın
düşmüşüz
çokuluslu şirketlerin ağına
ol sebepten
sürürüz yarı sömürgeliğin
sökülüp atılası
zincirlerini
uygarlık bir
göksel kuş yıldızlardan ileri
ay karanlık
çırpınırız mustafa kemal.
uyarmıştın
uykulardan bir mavi şafaktı
gözlerin
yangındı direncin haktı
göğsümüzde
bayraktı korkusuz verdiğin giz,
ki ey öncü, yüce
kartal, TEK ADAM
sayrıyken
yurdumuz üzünç kulelerinde
mazlum uluslara
açtın bağrını
açtın ki
güllerce, türkiyelerce
sular bir sakarya
bin kızılırmak
silahsız
yeygüsüz o onurlu halk
süngü yapıp
şavkından dağ gibi yüreğini
saldı zulmün
üstüne özgür türkülerini,
yiğit
devrimlerin ki akdeniz'den ileri
bırakmazlar sen
gideli mustafa kemal…
-II-
güneş her
batışta yeniden doğar
bekleriz kasım'larca
mustafa kemal,
günler sensiz
geçti devran döndü ya
kahpe felek
hayınlara güldü ya
ortalıkta cirit
atar karanlık korsanları.
ne de çokmuş
elleri, değirmi sakalları
neredeydiler
bunca zaman görsen şaşarsın.
sen çiftçiydin
bizi ektin, pişirdin
aymaz oldum
ekmeğimi dişlerine düşürdüm
senin o
ekinleri-o canım ekinleri
çekirge
sürüsünce yerle bir ettiler
emeğimi pul
ettiler mustafa kemal.
işte,
o gün bugündür
şairim/şiir yazarım
yok acısız tek
satırım kusura kalma
tam:"türküm/doğruyum/çalışkanım.."
derken
böğrüme bir
bıçak saplanıyor
etim mi
doğranıyor, ciğerim mi kıyılıyor
bir sancıdır
alıyor vuruyor tatsız tuzsuz
iki büklüm
oluyorum
kuruyor sevda
pınarım
boz bulanık
sularım mustafa kemal.
-III-
eyleminle
yoğrulduk ki sen destan olansın
gücünü cihan bilir
bilmeyen kim anlarsın
dilleri benzemez
dillerimize
yarasa diş
atıyor tellerimize.
yasaklarla
yasaklandık haberin ola
'aba altından
sopa' sanatçılara,
taş koyarlar
yoluna bengü cumhuriyetin
doğrulur da baş
koyarız,
küskün adım
yürür maral özgürlük
bir güzel ki bir
mahzun ki ürkek ki
zalım vurmuş gözleri kan tasıdır
okkalar çekmiyor
yüreğimizi
ant içtik
kurtarmaya mustafa kemal.
ekranın
rengi yıkım/çağdaşlığın ç'si yok
nedir ki
ektikleri gül açılsın sureti!
düşlerimize
giriyor ATA yüzün-baba yüzün
-düşlere sansür
konulamaz şükür ki!?-
'halimiz bu'
diyoruz sabrında dinliyorsun
hep gözlerimize
bakıyorsun
anlatıyorsun
anlatıyorsun anlatıyorsun
ellerini
öpüyoruz, ışıyoruz şafakları..
karanlığın
ağaları pusu kursa da bize
yenilmez
yurtseverler elmas kadehteki zehre
türkümüzsün
mavilerde mustafa kemal
Paylaşımı nedeniyle Antalya'dan Abdullah ŞANAL'a teşekkürler...
![]() |
Paylaşımı nedeniyle İstanbul'dan Gizem Kitiş'e teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Şavşat'tan Aylin Köroğlu'na teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Çorum'dan Hatice Kaya'ya teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle İzmir'den Yaman Birecikli'ye teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Antakya''dan Müzeyyen Randa'ya teşekkürler... |
Okuyuculardan gelen aşağıdaki fotoğraflar,
“Her 10 Kasım'da sap gibi dikilmenin gereği yok..."
diyen Başbakan'ın ve onun gibi
düşünenlerin bilgisine sunulur...
düşünenlerin bilgisine sunulur...
Onların hiçbiri, "sap" gibi değil, Ata'sına
saygısından dolayı, "adam" gibi duruyor...
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Kırşehir'den Ali Yılmaz'a teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Muş'tan Halil Kocaman'a teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Bursa'dan'den Nazlı Yücel'e teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Siirt'ten Ali Koç'a teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Ankara'dan Aysu Koçer'e teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Kastamonu'dan Dilek Poyraz'a teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Denizli'den Nesli Akar'a teşekkürler... |
Ata’nın Anıtkabir’e nakli…
Ulu Önder’in 15 yıl süre ile kaldığı Etnoğrafya Müzesindeki
geçici kabri 4 Kasım 1953′de açıldı.
Geçici kabrin açılmasında; Atatürk'in kız kardeşi Makbule Atadan, Meclis Başkanı Refik Koraltan,
Başbakan Adnan Menderes, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Eski Meclis Başkanı
Abdülhalik Renda, Cumhurbaşkanlığı Genel Katibi Nurullah Tolon, Eski Genel
Katip Kemal Gedeleç, Ankara Valisi Kemal Aygün ve Belediye Başkanı Atıf
Benderlioğlu hazır bulundular. Kabrin açılmasında, Erkek Teknik Sanat Okulu ve
Yapı Enstitüsü öğretmen ve öğrencileri de görev aldı.
Kabrin açılmasına saat 09.05′de
başlandı. Mezarı üstten ve yandan çevreleyen mermer levhalar birer birer
çıkarıldı, kabrin üzerideki 80
cm . kalınlığında olan toprak tabaka alınarak, kağıt
torbalarda toplandı. Daha sonra bu topraklar Anıtkabir’e getirilerek ebedi
istiratgahına kondu. Toprağın altındaki döşeme de kaldırılarak geçici kabri
boydan boya kaplayan çelik kapaklar dışarı çıkarıldı. Bu kapaklar
kaldırıldığında, Atatürk’ün Türk Bayrağına sarılmış tabutu ile karşılaşıldı. 500 kg . ağırlığındaki tabut;
sal tertibatı yapılmış olan vinçle yukarı çekilerek, Etnografya müzesindeki
katafalka konuldu. Tabut katafalka konduktan sonra, kabrin açılmasında hazır
bulunan resmi heyet tarafından bir protokol hazırlanarak imzalandı. Daha sonra
Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencilerinin hazırladığı Türk Bayrağı, katafalkın
üzerine serildi.
Ulu Önder Atatürk’ün aziz naşının önünde, 4 Kasım’dan 9
Kasım’a kadar yüksek öğretim öğrencileri, subaylar, sivil erkan ve generaller
saygı nöbeti tuttular.
Törene katılacak olan resmi zevat, 10 Kasım 1953 günü saat
09.00′da, Etnografya Müzesi önüne geldi. Saat 09.05′de müzenin önündeki boru
ile “Ti” işareti verildi. Bu işaretle birlikte Ankara tepelerinde top atışı
başladı ve bu anda tüm törene katılanlar saygı duruşunda bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’ndan 12 er, Büyük Atatürk’ün Türk Bayrağına
sarılı tabutunu omuzlar üzerine kaldırdılar ve Etnografya Müzesi önünde
bekleyen top arabasına yerleştirdiler. 136 genç asteğmenin çektiği top arabası
saat 09.20′de müze önünden hareket etti.
Töreni icra için oluşturulan birlik; tören komutanı,
karargahı Kara Harp Okulu Bandosu ve sancağı, Harp Okulu Alayı Flamaları, Hava
Harp Okulu’ndan bir bölük, toplu halde bayrakları taşıyan gençler ile bir izci
alayından oluşmuştu. 12 general top arabasının iki tarafını çevreliyordu.
Atatürk’ün İstiklal Madalyası, siyah kadife bir yastık üzerinde bir amiral
tarafından taşınıyordu. Bunun arkasından da protokole dahil zevat geliyordu. Bu
arda Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar da havadan korteje katılıyordu.
Kortej opera binası önünden Bankalar Caddesi yolu ile Ulus
Meydanına doğru ilerledi. Büyük Millet Meclisi önünden geçerek istasyon önüne
geldi. Buradan Ulaştırma Bakanlığı-Demiryolu köprüsünü takiben saat 11.15′de,
Tandoğan Meydanına ulaşıldı. Kortej yol boyunca ilerlerken, Türk Hava Kurumunun
uçakları Atatürk’ün bir portresini Ankara semalarında dalgalandırıyordu.
Uçaklardan naaşın üzerine ufak paraşütlere bağlı çiçek demetleri atıldı.
Kortej 12.15′de Anıtkabir’e ulaştı. Aslanlı Yol’un
başlangıcındaki alanda top arabasının yanaşacağı ve tabutun indirileceği
merdivenler hazırlanmıştı. 12 er Ata’nın naaşını omuzlarına alarak Aslanlı
Yol’da ilerlemeye başladılar. Yine Tabutun sağ ve solunda 12 general yürüyordu.
Yolun iki tarafına yerleştirilmiş kız ve erkek izciler ellerindeki çiçekleri
tabutun geçeceği yola serpiyorlardı.
Ata’nın naaşı Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin başına
geldiğinde, merdivenlerin iki yanında üçer sıra nöbet tutan izciler O’nu
selamladılar. Tabut 12.50′de Şeref Holüne çıkan merdivenlerin ortasındaki
Hitabet Kürsüsünün arkasında hazırlanmış olan koyu vişne rengi katafalk üzerine
kondu.
Saat 12.55′de Cumhurbaşkanı Celal Bayar, katafalkın
arkasından Türk Milletine hitaben bir konuşma yaparak; “Atatürk, şimdi seni
kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklarla gömüyoruz. Fakat hakiki
yerin Türk Milleti’nin minnet dolu sinesidir. Nur içince yat” sözleri ile
tamamladı.
Tabut, O’nun her zaman itimadına mazhar olmuş Mehmetçiğin
omuzlarında lahitin tam altında bulunan defin mahalline getirildi.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve diğer zevat mezarın etrafında yer almışlardı.
Sanduka açılarak tam saat 13.30′da aziz naaş, Mehmetçiklerin elleriyle ebedi
istiratgahına indirildi. Mezarın etrafında Ankara Toprağı ve yurdun dört bir
köşesinden getirilmiş olan topraklar bulunuyordu. Mezara ilk toprağı
Cumhurbaşkanı attı, diğer zevat da onu izledi. Defin işlemi tamamlandıktan
sonra, Şeref Holü’nde lahitin önünde saygı duruşunda bulunuldu. Bu arada,
Etnografya Müzesi’nde geçici kabrin açılışında hazır bulunan heyet tarafından
defin tutanağı hazırlanarak imzalandı.
Resmi törenin sona ermesini müteakip, Anıtkabir halkın
ziyaretine açıldı, anıt gece projektörlerle aydınlatıldı. 19 Kasım 1953 günü
Ulu Önder’i tam 70.000 kişi ziyaret etti. Kaynak: ataturk.net
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Samsun'dan Kemal Can'a teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Rize'den Halide Alpay'a teşekkürler... |
![]() |
Paylaşımı nedeniyle İzmir'den Erkan Sevinç'e teşekkürler... |
...Ve son söz
![]() |
Paylaşımı nedeniyle Kars'tan Kemal Zincir'e teşekkürler... |

* 35'LİĞİ takip eden, başta Türkiye olmak üzere;
Amerika, Almanya, Avusturya, Avustralya, Arnavutluk, Azerbaycan, Belçika, Belarus, Birleşik Arap Emirlikleri, Bosna Hersek, Cezayir, Danimarka, Fransa, Finlandiya, Güney Kore, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Hollanda, Irak, İngiltere, İspanya, İsviçre, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Makedonya, Kazakistan, Libya, Nijerya, Norveç, Portekiz, Rusya, Sırbistan, Suudi Arabistan, Ukrayna ve Yunanistan'da yaşayan ve de yazılarıyla katkı koyan, önerilerini paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz..
* Değerli 35LİK okurları,
26 Eylül tarihinden itibaren daha aktif olarak, her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri yayınladığımız 35LİK sayfamızın, yaklaşık 1.5 aylık süre içinde okunma/takip edilme sayısı 15 bini geçti...
Gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz….
Gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz….
Yorum, istek ve önerilerinizi yazabilir,
paylaşabilirsiniz...
altay@vecdialtay.net
BU SİTE, BASIN ETİK YASASINA, ÇOCUK, KADIN, İNSAN VE
HAYVAN HAKLARINA UYMAYI TAAHHÜT EDER...
BU SİTEDE YAYINLANAN YAZILARI PAYLAŞABİLİR,
ALINTI YAPABİLİR VE KULLANABİLİRSİNİZ...
CUMHURİYETLİ BİR GÜNE
YanıtlaSilHürriyetini doya doya solu
Cumhuriyetli Bir GÜNE BAŞLARKEN
Değilsin kimsenin kölesi, kulu
Cumhuriyetli Bir GÜNE BAŞLARKEN
Vatan sınırın Edirne, Hakkâri
Şehit kanıyla sulandı her yeri.
Hasedinden kahrolsun kimileri
Cumhuriyetli Bir GÜNE BAŞLARKEN
Düşmanların planlarıyla avunsun
Cumhuriyet aşkın önde bulunsun
Alın terin, kanın O’nu savunsun
Cumhuriyetli Bir GÜNE BAŞLARKEN
Mutluluğun, sevincin hep çoğalır
Etrafına özgüvenin dağılır.
Dünyaya, kâinata zor sığılır
Cumhuriyetli Bir GÜNE BAŞLARKEN
ORHAN AFACAN
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil